30.12.2011

Öteki sansür



Sansür herkesin kapısında dedik dedik, sansür yok dendi, çocukları koruyoruz dendi. Filtreler geçti, çocuklar güya koruma altına alındı, argümansa: "Canım, istemeyen filtreyi almaz, diğer paket normal" oldu. Sanki standart pakette sansür yokmuş gibi...

Porno sitelerin, müstehcenliğin sakıncalı ilan edilmesinin, kutsalıma dokunma'ların, "çocukları ve değerlerimizi koruma" adı altında yapılan engellemelerin nerelere gelebileceğini biz hep biliyorduk da bir türlü uyanmak istemeyen bir kitle var. Neyse ki o uyanmak istemeyen kitleyi bile uyandırmak için elinden geleni yapıyor büyüklerimiz.



Buyrun bugün aldığımız habere bakalım... İronik bir tesadüf eseri, İçişleri Bakanımız İdris Naim Şahin'in sanat-terör ilişkilendirmeli açıklamalarının birkaç gün sonrasında, bir sinema sitesi olan Öteki Sinema, site yazarlarından Onur Atay'ın "A Serbian Film" hakkındaki eleştiri yazısı nedeniyle TİB'den bir uyarı mektubu alıyor:


“…. sunuş biçiminden, bağlantı sağladığı içeriği benimsediği ve kullanıcının söz konusu içeriğe ulaşmasını amaçladığı açıkça belli ise genel hükümlere göre sorumludur. ”


Gerekçe bu, bir film hakkında yazmak bile suça teşvik olabiliyor, suç da ne derseniz, yine tabii "müstehcen"lik çünkü film yaşlanmış bir porno yıldızı hakkında. Durum bu olunca, site editörü de onca emek verdiği sitesini riske atmak istemediğinden yazıyı yayından kaldırıyor. Otosansüre hoşgeldiniz.

Şaşırdınız mı? Şaşırmadınız muhtemelen, alıştık çünkü bunlara. Bir film eleştirisi "müstehcen" bulunabilir, iki yetişkinin kendi rızalarıyla sevişmeleri suç sayılabilir, çevirmenlere dava açılabilir, sözlük yazarlarına hapis istenebilir. Burası Türkiye, olur bunlar. Sanatın terör olarak görülebildildiği bir ülkenin çocuklarıyız, şaşırmıyoruz bunlara, alıştık değil mi?

Ne fena.

Artık sadece internet siteleri değil; kitaplar, filmler, film eleştirileri aynı zihniyetle sakıncalı bulunuyor, mutlu musunuz? "Amaan en büyük derdimiz internet sansürü mü?" diyenlere, bunun internetle alakalı olmadığını, bir zihniyet meselesi olduğunu hep anlatmaya çalıştık. Bugün internete gelen sansürün, yarın her şeye gelebileceğini göstermeye çalıştık. İşte buyrun, o yarın burada. Sansür sadece o sizin sevmediğiniz, hiç bakmadığınız, pis, kötü, "öteki" sitelerde değil, sizin de kapınızda.

Ve alışmak, kanıksamak en büyük tehlike. O yüzden alışmayın. Sansürlenen yazı şu anda Facebook'ta paylaşıma ve okunmaya açık, siz de paylaşın, okuyun, yayın.

25.12.2011

BTK’dan umutsuz PR hamleleri: AB, internet sansüründe “Türkiye Modeli”ne geçer mi?


BTK, filtre uygulamasında istediği kamuoyu desteğini alabilmiş değil, internet kullanıcıları içinde filtre seçenlerin oranı hala çok düşük, kendilerinin de itiraf ettiği gibi sansür kaygısı bunda güçlü bir rol oynuyor, bu yüzden de uygulamaya demokratik bir kılıf geçirerek meşrulaştırmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Buna, umutsuz PR operasyonları ve açık dezenformasyon da dahil! 

Dr. Özgür Uçkan
İstanbul Bilgi Üniversitesi
Alternatif Bilişim Derneği


BThaber’in 850. Sayısında (19 – 25 Aralık 2011), Yusuf Çağlayan imzasıyla bir haber yayınlandı: “AB, güvenli internette Türkiye modeline geçiyor. “Güvenli internet” uygulamasının bu kadar yoğun tartışıldığı, sansür olarak görüldüğü için tepki çektiği bir ortamda, böyle bir başlığın ne anlama geldiğini kestirmek zor değil: Fazlasıyla cüretkar bir PR operasyonu... Demek ki durum oldukça umutsuz.
Bilgi Teknolojileri Kurumu’nun (BTK) 22 Şubat’da kendi kendini yetkilendirerek hukuksuz bir biçimde aldığı devlet eliyle merkezi filtre uygulama kararı, bilindiği gibi, on binlerin sokaklara döküldüğü yoğun protestolar, kamuoyu baskısı ve uluslararası kınamalar sonucunda geri çekilmişti. BTK, filtre seçeneklerini ikiye indirip seçimlik hale getirerek, ama sansürlenecek / engellenecek sitelerin listesin, kendisi oluşturmakta ve bunları merkezi bir biçimde dayatmakta ısrar ederek yeni bir karar çıkardı ve 22 Kasım’da yürürlüğe soktu (Karar ile ilgili değerlendirmeler için tıklayın: http://www.alternatifbilisim.org/wiki/BTK_4_A%C4%9Fustos_2011_G%C3%BCvenli_%C4%B0nternet_Hizmetine_%C4%B0li%C5%9Fkin_Usul_ve_esaslar_Tasla%C4%9F%C4%B1_De%C4%9Ferlendirmesi ve http://www.alternatifbilisim.org/wiki/Neden_Filtre_%C4%B0stemiyoruz). Devlet eliyle merkezi filtre uyguladığı için internet sansürü olmaktan kurtulamayan ve yanıltıcı bir biçimde “Güvenli İnternet” olarak adlandırılan bu uygulamaya karşı, bilindiği gibi Alternatif Bilişim Derneği, 4 Kasım 2011’de Danıştay’da iptal davası açtı (http://www.alternatifbilisim.org/wiki/BTK_Filtre_Uygulamas%C4%B1_Dan%C4%B1%C5%9Ftay_Davas%C4%B1_Bas%C4%B1n_Bildirisi).
Bu uygulamanın seçimlik yanılsaması yaratarak aslında seçme özgürlüğüne darbe vurduğu ve özünde bir internet sansür uygulaması olduğu görüşü, öncelikle filtre içeriklerinin devlet eliyle hazırlanması, bu içeriklerin şeffaf bir biçimde kamuoyu ile paylaşılmaması ve uygulamanın merkezi bir sistem internet hizmet sağlayıcılara dayatılarak uygulanması olgusuna dayanıyor. Bu durumu “Seçmeközgürlük müdür?” adlı ve yine BThaber’de yayınlanan yazımda şöyle özetlemiştim:
“Elbette bu uygulamanın güvenlik”le ilgisi yok, çünkü bu filtreler bizleri spam’den, kötü amaçlı yazılımdan, dolandırıcılıktan falan korumuyor, sadece bazı sitelere girmemizi engelliyor. İlgili kararda “filtre” sözcüğünün “liste” sözcüğüyle değiştirilmesi de bu durumu değiştirmiyor elbette. (...) Filtre uygulaması “seçmek özgürlüktür” sloganı ile tanıtılıyor. (...) Seçmenin özgürlük olması için seçeneklerinizin gerçek olması gerekir. Ama filtre uygulaması sonrası aslında birbirine çok benzediği için seçenek olmayan göstermelik seçenekleriniz var. Ya çocuk profilini seçip sadece BTK’nın hangi bilgi birikimiyle hazırladığı ve içeriği belli olmayan bir “beyaz liste”ye erişeceksiniz; ya aile profilini seçip yine nasıl hazırlandığı belli olmayan bir “kara liste”ye erişemeyeceksiniz, bu arada ilk gün gördüğümüz gibi iç çamaşırı sitesinden mizah sitesine çok geniş bir içeriğe de erişemeyeceksiniz; ya da bu paketlerden hiç birini seçmeyip hali hazırda 60 binden fazla sitenin engellendiği ağır bir biçimde sansürlenmiş internetinizi kullanmaya devam edeceksiniz veya siz öyle zannedeceksiniz... Çünkü aslında seçmediğiniz bir “standart” profile dahil edileceksiniz. Devlet eliyle merkezi olarak filtre uyguluyorsanız, tüm internet servis sağlayıcılarına genel bir sistem dayatmak zorundasınız. Yani ilgili paketleri ve standart kullanıcıyı birbirlerinden ayırarak internet erişimini denetleyecek bir sistem. İster filtreli internet kullansın ister kullanmasın ülkedeki tüm internet kullanıcıları aynı sistemden geçerek internete erişecek. Bu sistem, tüm internet kullanımımızı takip edip denetleyebilecek bir sistem olmak zorunda. Bundan sonra filtre dışında kalan erişim engellemeler de standart liste üzerinden ve bu sistem aracılığıyla yapılacak ve bu arada engellemeyi aşmaya yarayan VPN, DNS değiştirme, proxy kullanımı gibi yasal hizmetler de engellenebilecek. Şimdi böyle bakınca ne kadar “seçme özgürlüğü”ne sahip olduğumuz görülüyor. Ben bana dayatılan seçenekleri değil bilgiye erişme özgürlüğümü seçiyorum... ”.
Şimdi böyle bir uygulamanın, AB tarafından örnek alınıp da topluca “Türkiye Modeli”ne geçtiğini iddia etmek ne kadar mantıklı, ona bir bakalım. Bu yakıştırmanın yapılmasının nedeni, ilgili haberd e de söz konusu edildiği gibi,  Avrupa Komisyonu’nun, çocukların interneti daha güvenli bir şekilde kullanmalarının sağlanması için aralarında Microsoft’tan Facebook’a ilgili şirketlerin de bulunduğu geniş katılımlı bir toplantıda bir eylem planı üzerinde çalışmaya başlamış olmaları. Plan özellikle çocukların cinsel istismarı ve çocuk pornografisi ile ilgili. Planın önceliği odağın ebeveyn kontrolü ve çocukların eğitimi / bilinçlendirilmesi üzerine kurulması. İlgili yazıda bazı benzerlikler sıralanmış: Çocuk pornografisi ihbar mekanizmaları bizim ihbarweb uygulamasına benzetilmiş. Oysa bu tür ihbar mekanizmaları epeydir var AB’de ve sadece çocuk pornografisi ile ilgili; bizdeki gibi muteber vatandaşların “hassas” olduğu herhangi bir içeriği ihbar edebileceği bir uygulama değil. Yaşa uygun filtre seçenekleri bizdeki çocuk ve aile paketlerine benzetilmiş; ama kimse Amerika’yı yeniden keşfetmediği için yaş seçenekleri zaten her eli yüzü düzgün filtre uygulamasında bulunuyor.
Planın hiç bir yerinde “devletler kamuoylarından gizli bir biçimde sansür listeleri oluştursun, sonra da bu listeleri zorla internet servis ağlayıcılara dayatsın ve merkezi sistemler kurarak bu filtreleri uygulasın” tarzında bir durum yok! Tam tersine, Türkiye’de devlet eliyle merkezi filtre uygulaması başta Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) olmak üzere bir çok AB kuruluşu tarafından mahkum edilmiş durumda (AGİT raporuna şuradan ulaşılabilir: http://www.osce.org/fom/80723).
Söz konusu haberin sonlarına doğru, Avrupa’nın sansürlü internette “Türkiye Modeli”ne geçmesini BTK’nın “temenni ettiğini” anlıyoruz! Bizdeki uygulama “AB eylem planına model oluşturabilir”miş! Oysa başlığa bakarsak, AB “Türkiye Modeli”ne geçiyor!
AB, 1996’dan beri çocuk pornografisini engellemeye çalışıyor. Fakat çocukları sözde zararlı içeriklerden korumak için BTK tipi filtre kullanımının devletler tarafından yapılması veya bunun merkezileşmesi konusunda bir konsensüs hiç bir zaman oluşmadı. Bu konuyu da içeren Avrupa Siber Suçlar Konvansiyonu’nu bizimkiler daha yeni imzaladı (Konvansiyonun bir başka özelliği olan nefret suçlarıyla, ırkçılıkla mücadele bir kenara bizde nefret suçu özendiriliyor). Yıllarca çocuk pornografisi konusunda Türkiye etkili bir uluslararası işbirliği geliştiremedi. On yıl önce imzalanmış Çocuk Hakları Sözleşmesi hala iç hukukumuza uyarlanmadı. Bu ülkede çocuk istismarı internetin dışında, gerçek hayatta, hatta devletin koruması altındaki yurtlarda sıradan olay haline geldi. Çocuk tecavüzcüleri serbest bırakılıyor. 600 binden fazla çocuğum emeği sömürülüyor. O yüzden AB’nin çocuk istismarı konusunda model olarak alacağı en son ülke olabilir Türkiye.
Filtre kullanılsın ya da teşvik edilsin denilmesi başka Türkiye modelinin düşünülmesi başka. Türkiye bu konuda AB’ye falan model olamaz. Türkiye’nin geliştirdiği filtre-sansür modeli hiç bir AB ülkesinde kabul görmez.
O zaman ne diye böyle bir yakıştırma yapılıyor ve sanki bu tür bir şey gerçekleşmiş gibi, başlıkta “AB, güvenli internette Türkiye modeline geçiyor” deniliyor? Nedeni basit. Çünkü BTK, filtre uygulamasında istediği kamuoyu desteğini alabilmiş değil, internet kullanıcıları içinde filtre seçenlerin oranı hala çok düşük, kendilerinin de itiraf ettiği gibi sansür kaygısı bunda güçlü bir rol oynuyor, bu yüzden de uygulamaya demokratik bir kılıf geçirerek meşrulaştırmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Buna, bu örnekte görüldüğü gibi umutsuz PR operasyonları ve açık dezenformasyon da dahil!

30.11.2011

Özgür Radyo'nun sitesi de filtreye takıldı



Filtre uygulamalarının ne kadar yanlış yönlere gidebileceğini biz biliyorduk, hep de söylüyorduk da "filtre kötü bir şey değil, çocukları korumak için, bir sakınca yaratmayacak, hem ne alakası var canım sansürle filan" diyenler görmeden inanmayacaklarmış demek ki. Buyrun bakalım, filtre paketlerinin henüz birinci haftası dolmadan Özgür Radyo Haber Editörü İlden Dirini'den bize ulaşan bir haberi paylaşıyoruz:


"Kamuoyunun tepkilerine rağmen 22 Kasım'dan itibaren filtreli İnternet uygulaması başlatıldı. İç çamaşırı ve prezervatif markalarını filtreyen BTK Özgür Radyo'nun İnternet sitesi de engelledi.

İnternete yeni sansür olarak yorumlanan ve seçimlerin keyfi biçimde yapılacağına dikkat çekenlerin haklılığı daha ilk günden ortaya çıkmıştı. BTK'nın Aile filtresine iç çamaşırı ve prezervatif markalarının siteleri takılmıştı. Yoğun tepki üzerine bu siteler filtreden çıkarıldı. Ancak çok sayıda site filtreli. Filtre engeline takılan sitelerden biri de RTÜK anketlerinde binlerce radyo arasında en dinlenen 13. radyo olan Özgür Radyo'nun İnternet sitesi. Özgür Radyo Haber Editörü İlden Dirini engellemeyi guvenlinet.org/tr/domain_sorgula.html adresinde yaptığı sorgulama sonrasında fark ettiğini söyledi.


Bugün BTK'yı arayarak filtre sorunun dile getirdiklerini söyleyen Dirini kendilerine siteniz hukukçularımız tarafından inceleniyor yanıtının verildiğini söyledi. Dirini, "Sitemizin hangi gerekçe ile engellendiğini sorduğumda, BTK yetkilisi inatla bir engellem yok inceleniyor yanıtını verdi" dedi. Birçok radyo sitesini sorgulattığını ve bunlarda filtre olmadığını gördüğünü söyleyen Dirini, "BTK yetkilisine bu durumu anlatıp bizim sitemizi niye filtreye dahil ediyorsunuz diye sorduğumda ise yanıt verilmedi" şeklinde anlattı. Israrlı soruları karşılığında yetkilinin "Zaten çok az kişi seçti efendim çocuk profilini. İyi yapmışsınız sorgulatarak. Hukukçularımızın önünde görünüyor. Bugün incelerler" dediğini anlattı.


Radyolarının muhalif bir çizgide olduğunu söyleyen Dirini, "Her ne kadar filtre kullanımı opsiyonel olsa dahi Özgür Radyo'nun sitesinin çocuk filtresi kapsamına alınması vahim bir durumdur. Şimdi çocuklarımız daha mı güvenli oldu? Otoritenin keyfi kontrolünde oluşturulan filtre sistemi ve veritabanları ancak bir sansür uygulaması olarak yorumlanabilir" dedi.

Dirini BTK'ya yazılı bir başvuru yapacaklarını ve filtreleme nedenlerinin kendilerine bildirilmesini isteyeceklerini de belirtti."


Güncelleme: Yeni aldığımız bilgiye göre, yaklaşık bir saat sonra, yapılan görüşmeler sonucu Özgür Radyo filtreden çıkarıldı. Bilgi edinme hakkı çerçevesinde, sitenin engellenme gerekçeleri öğrenilmeye çalışılıyor.

22.11.2011

Sansür biraz da Senin Yüzünden!

Memleketimizde "22 Kasım Filtre Şenlikleri" coşkuyla kutlanır, internetlerimiz iyice ağırlaşır, engelli sitelere bir de filtreye takılan siteler eklenirken; sansür karşıtı kampanyalar da son sürat devam ediyor.

Bunlardan en yenisi, ilginç bir imza kampanyası olan "Senin Yüzünden." Sitede imza atmak yerine, webcam ve yüz tanıma uygulaması aracılığyla, fotoğrafınız gözünüzde bir bant ve bir mesajla siteye yükleniyor. Size kalansa sadece twit'inizi atmak oluyor.


 Kampanya sansürün bu boyuta gelmesinde, susmayı seçen, sansürü kabullenen herkesin payı olduğunu vurguluyor ve insanları harekete geçmeye çağırıyor:
"Sadece bizi yönetenler yüzünden mi dersin bu sansür? Senin yüzünden de artmadı mı yasaklar; sen görmezden geldikçe, kabullendikçe? Sen ne kadar susarsan, o kadar beslenecek sansür, bilmiyor musun? Dünyan giderek başkalarının doğrularına göre şekillenecek, düşüncen birilerinin iznine mecbur kalacak. Sansür, doymak bilmeyecek. 
Yasakların senin yüzünden artmasına daha fazla izin verme. Ama senin yüzünden, senin sayende kırılsın o sansür mekanizmaları. Çıkar artık sesini sen de, sansüre karşı göster yüzünü. "
Kampanyayı takip etmek ve destek vermek için adres: www.seninyuzunden.org Kampanya twitter üzerinden de  #seninyüzünden hashtag'iyle izlenebiliyor.


Not:
"Senin Yüzünden," 16. İnternet Haftası kapsamında, internet sansürü konusunda farkındalığı artırmayı hedefleyen "sansürarkasında" sergisi için hazırlanan projelerden biri. Serginin konsept ve tasarımı, Anadolu Üniversitesi Grafik Bölümü öğretim üyesi Ebru Baranseli'ye ait. Destek ekibi ise: Metinlerde Deniz Tan (evet, ben), yazılımda Kaan Ertürk, deneyim tasarımında ise Nerdworking - Erdem Dilbaz gibi isimlerden oluşuyor. Sansüre Sansür'den de tanıyacağınız Ebru Baranseli'nin bu çok önemli konudaki kişisel sergisi, 30- Kasım - 2 Aralık tarihleri arasında İzmir Atatürk Kütür Merkezi'nde ziyarete açık olacak. Bekliyoruz!


Bugün 22 Kasım, neşe doluyor insan!


Ertelenip, tekrar gözden geçirilen merkezi filtre sistemlerimiz, nihayet bizi ve çocuklarımızı güvenli internete kavuşturmak için yürürlükte. Kılıf, aile ve çocuğu korumak, söylem ise "sansür değil, güvenlik!" İnterneti çok da iyi bilmeyen kesimleri yanıltabilecek sözler, sanki "öteki" internet güvensizmiş gibi... Şimdi Türkiye'deki tüm ailelerin aynı olduğunu, tüm çocukların aynı tarzda yetiştirilmesi gerektiğini varsayan merkezi filtrelerimizle çocuklarımızı koruyacağız. Kimin, nasıl oluşturduğunu bilmediğimiz, sakıncalı site listeleriyle çocuklarımıza, bizi yönetenlerin ideolojik onayından geçmiş içerikler sunacağız. Oysa her ailenin kendi ihtiyaçları doğrultusunda ücretsiz olarak kolaylıkla kurabileceği bireysel filtre yazılımları, tek tipleştirme yerine farklı renkleri kucaklayabilirdi. Böylece "kutsalıma hakaret ettiler, kapatılsın bu site"cilerin filtresi, özgür ifade ve düşünceyi savunanlarınkilerle çakışmayabilirdi. Olmadı. İfade özgürlüğünde halihazırda ayıplı ülkeler arasında bulunan ülkemize bir kez daha geçmiş olsun.

18.11.2011

Ekşi Sözlük yazarına dava

Kısaca özetleyelim: Ekşi Sözlük'ü biliyorsunuz. Mütemadiyen çeşit çeşit davalara maruz kalıyor. Bugün yine Ekşi Sözlük'e bir dava haberi var. Ancak bu sefer sözlük geneline ya da yönetimine değil, sadece bir sözlük yazarına 1.5 yıl hapis istemiyle dava açılmış. Sebep, islam hakkında yazdıkları. Gerekçe ise yazılanların İslam dinine inananları aşağılıyor olduğu iddiası. Şuradan detayları görebilirsiniz.




Uzun lafın kısası, Bahadır Baruter'in bir karikatüründe "Allah yok, din yalan" yazmasına açılan davanın bir benzeri daha. İfade özgürlüğü mü demiştiniz? Neyse...

Söyleyecek fazla bir şey yok, detay ve gelişmeleri Ekşi Sözlük'te açılan başlık aracılığıyla da takip edebilirsiniz.

Konuyla ilgili şöyle bir de önemli örgütlenme var: Fikir özgürlüğü suçsa, bu suça ortağız! Kendilerini twitter aracılığıyla şurdan bulabilirsiniz.  Ayrıca twitter üzerinden #sucaortagiz hashtagini de takip edebilirsiniz. Yayınız, duyurunuz, destek olunuz. 

14.11.2011

İnternet Filtresi Temel Hak ve Özgürlüklere Müdahaledir #internetimedokunma #turkeynetban




Danıştay'da Dava:
İnternet Filtresi Temel Hak ve Özgürlüklere Müdahaledir
Alternatif Bilişim Derneği, BTK tarafından İnternete getirilen merkezi filtreleme uygulaması ile ilgili
kararın ve ilgili Güvenli İnternet Hizmetine İlişkin Usul ve Esaslar’ın iptali için Danıştay'da iptal
davası açtı.
Bilindiği gibi 22 Şubat 2011 tarihinde yayınlanan ve "Güvenli İnternet Uygulaması" şeklinde sunulan ilk kurul kararı, kamuoyunun haklı eleştirilerine maruz kalmış ve kurum tarafından Ağustos 2011 içinde geri çekilmişti. Ardından karar revize edilmiş ve inceltilmiş yeni versiyonu 16 Eylül 2011 tarihinde BTK tarafından yayınlanmıştı. Ancak yeni kurul kararında da sansürcü anlayış sürdürülmüştür. Bu nedenle derneğimiz 4 Kasım 2011 tarihinde kurul kararının iptali istemiyle Danıştay'da dava açmıştır.
Davanın gerekçeleri arasında öne çıkan temel itiraz noktalarımız şunlardır:
• Öncelikle kamuoyu bilmelidir ki, Kurum Kararı yasal dayanaktan yoksundur. Güvenli İnternet
uygulaması temel hak ve özgürlükleri orantısız bir şekilde sınırlandırmaktadır. Anayasa’nın 13.
maddesine göre temel hak ve hürriyetler ancak kanunla sınırlanabilir. Bu nedenle düzenleme
yasal dayanaktan yoksundur.
• “Güvenli İnternet Hizmetine İlişkin Usul ve Esaslar” ülke genelinde uygulanacak ve milyonlarca
kişiyi etkileyecek bir düzenleyici idari işlemdir. BTK yasalara aykırı bir şekilde yasalarla
düzenlenmemiş bir alanı idari bir işlemle düzenlemiştir. BTK böyle bir karar vermeye yetkili
değildir. Asli düzenleme yetkisi yasama organındadır.

• Düzenlemenin hukuksal değer kazanabilmesi ancak Resmi Gazete’de yayımlanması ile mümkündür.
Bu nedenle Resmi Gazete’de yayımlanmayan yönetmeliğin tamamının iptali gereklidir.
• BTK'nın düzenlemesi iddia edilenin aksine salt gönüllülük esasına dayanmamaktadır. İnternet servis
sağlayıcıları idarenin sunduğu listeleri (beyaz ve kara listeler) reddedemeyecekler, buna ilişkin alt
yapıyı kurmaktan kaçınamayacaklardır. İdare, kamu gücü ayrıcalıklarını kullanarak milyonları
etkileyen bir düzenlemeyi yetkisini aşarak zorunluluk haline getirmiştir.
• Düzenlemede olumlu bir gelişme olarak gösterilen Çocuk ve Aile Profil Kriterleri Çalışma
Kurulu ise hiçbir yasada tanımlanmamış, BTK'nın keyfi tercihlerine göre yapılandırılmış bir
idari birimdir. Kurul'un üyeleri, Bakanlık ve Kurum tarafından herhangi bir ölçüte bağlı olmaksızın
atanacaktır. Kurul'un çalışma yöntemleri, üyelerinin özlük hakları gibi konular da Usul ve Esaslar'da
düzenlenmemiştir. Böyle bir Kurul'un amaçlandığı gibi baskı altında kalmaksızın bağımsız ve
tarafsız çalışması, kararlar alması mümkün değildir. Kurul'un kurulmasının tek nedeni,
Kurum'un keyfi davrandığı iddialarının önünü almaktır. Uygulamanın yürürlüğe gireceği 22 Kasım 2011 ile birlikte Türkiye'de İnternet kullanıcılarını bekleyen tehlikelere bir kez daha vurgu yapmak isteriz.

Devlet eliyle merkezi filtre sansürdür.
Filtre uygulaması "devlet eliyle merkezi bir şekilde" gerçekleşecektir. Hizmetten yararlanacak yurttaşların hangi sitelere erişeceği / erişemeyeceği BTK tarafından belirlenecektir. Yurttaşların filtre içeriklerini değiştirme özgürlükleri yoktur. Merkezi filter profilleri kullanıldığı sürece devletin izin vermediği bilgiye, habere, farklı/alternatif görüşlere erişme, muhakeme etme ve karar verme olanakları da olmayacaktır.
Güvenli İnternet aldatmacası
“Güvenli İnternet” denilerek kamuoyu yanıltılmakdır. Söz konusu olan süzülmüş / sansürlenmiş İnternet hizmetidir. Doğru ifade "İnternetin Güvenli Kullanımı"dır. Bu da filtreleme veya erişim engelleme ile değil, ancak dijital okur yazarlık ve yeni medya okur yazarlığı ile mümkündür. Tek yolu da eğitim ve farkındalıktır. Avrupa Birliği, Avrupa Konseyi, ve AGİT’in defalarca belirttiği gibi filtreleme ve erişim engelleme ile güvenlik sağlanamaz.
Göstermelik kurul

Bir başka yanılgı ise filtreleme listelerinin ve veritabanlarının uzmanlar tarafından, toplumun görüşleri
alınarak hazırlanacağıdır. Bu amaçla oluşturulacak kurulun 12 üyesinden 8'i hükümetin atadığı devlet
bürokratlarından oluşmaktadır. Üstelik bu kurul sadece kriter belirlemekle görevlidir. Listelerin içeriği bu kriterlere göre BTK tarafından belirlenecektir. Dolayısıyla son sözü yine BTK söyleyecektir. Bu da sürecin ne kadar sivil, şeffaf ve denetime açık olmadığını göstermektedir.
22 Kasım'da iddia edildiği gibi Türkiye'de İnternet "güvenli" değil “filtreli” olacaktır. Uygulama
yurttaşların seçme özgürlüklerini ellerinden alacak, yurttaşları pasifleştirecek ve dijital becerilerinin
körelmesine yol açacaktır. Türkiye'deki İnternet sansürünü koyulaştıracaktır. Yurttaşların haber alma,
bilgiye erişme, iletişim ve örgütlenme gibi temel hak ve özgürlüklerini kısıtlayacaktır.
Kamuoyunu bu vesileyle bir kez daha İnternet'ine sahip çıkmaya ve sansür uygulamalarına tepki göstermeye davet ederiz.



15.11.2011
Alternatif Bilişim Derneği



19.10.2011

1985'deki Bukowski'den 2011'deki Palahniuk'a...

Memleketimizde, dünyaca ünlü yazarların kitaplarına soruşturma açılır, basılmamış kitaplar toplatılır, siteler erişime engellenir, filmler kesilir, yasaklanırken; 1985'te yazılmış olsa da, bugün okumanın gayet yerinde olacağı bir mektuba dikkatimizi çekti friendfeed'den Ayşe Çavdar.

Olay şöyle: Charles Bukowski, bir okuyucusundan 1985'te Hollanda'nın bir kütüphanesinden  bir kitabının kaldırıldığı yönünde bir mektup alıyor. Buna verdiği cevap aşağıda, daha detaylı bilgi ise "Letters of Note" isimli blogda, yani şurada.



Metni hızlıca Türkçe'ye çevirmeye çalıştım, hatalarım varsa affola: 

Sevgili Hans van den Broek,

Nijmejen Kütüphanesi’nden kitaplarımdan birinin kaldırıldığını haber veren mektubunuz için teşekkür ederim. Kitabım siyahlara, kadınlara ve eşcinsellere ayrımcılık yapmakla itham edilmiş. Sadist olmak için sadist olduğu söylenmiş.

Ben en çok mizah ve gerçekler konusunda ayrımcılık yapmaktan korkarım.

Eğer siyahlar, kadınlar ve eşcinseller hakkında kötü şeyler yazıyorsam, bunun sebebi benim tanıştıklarımın öyle olmasıdır. Hayatta “kötü” çok – Kötü köpekler, kötü sansür; hatta “kötü” beyaz adamlar bile var. Tek fark, ben “kötü” beyaz adam hakkında yazınca, onlar bundan pek şikayet etmiyor. Bunun yanı sıra, “iyi” siyahlar, “iyi” eşcinseller ve “iyi” kadınların da var olduğunu söylememe bilmem, gerek var mı?

Bir yazar olarak çalışmalarımda, sadece gördüklerimin fotoğrafını kelimelerimle çekmeye çalışırım. “Sadistlik” hakkında yazıyorsam, bunun sebebi sadistliğin var olmasıdır. Bunu ben icat etmediğim gibi, eğer yazılarımda korkunç davranışlardan bahsediyorsam, bunun da sebebi yaşamlarımızda böyle şeylerin oluyor olmasıdır. Ben şeytani bir kötülüğün yanında değilim, eğer gerçekten öyle bir şey var ise. Yazdığım her davranışı onaylıyor olmadığım gibi, sırf yapmış olmak için çamurlu sularda oyalanıyor da değilim. Ayrıca, çalışmalarıma karşı çıkan insanların, sevgi ve umuttan bahseden kısımları görmezden gelmelerini de ilginç buluyorum çünkü böyle kısımlar da var. Günlerim, senelerim ve hayatım iniş ve çıkışlarla, karanlık ve aydınlıklarla dolu. Sürekli olarak, sadece aydınlığı anlatsam ve diğerinden hiç bahsetmesem, bir sanatçı olarak yalancı biri olurdum.

Sansür, kendilerinden ve başkalarından bazı gerçekleri saklamak isteyenlerin aracıdır. Korkuları, kendilerinin gerçekle yüzleşme konusundaki beceriksizliklerinden kaynaklanır sadece. O insanlara öfke duymuyorum. Sadece derin bir üzüntü hissediyorum. Yetiştirilişlerinde bir yerlerde, varoluşumuzun gerçeklerine karşı bir kalkan altına alınmışlar. Bir çok yön varken, sadece bir yöne bakmaları öğretilmiş.

Kitaplarımdan biri hedefe konup, yerel bir kütüphanenin raflarından kaldırıldığı için cesaretim yıkılmıyor. Hatta bir anlamda, düşünmeyi bilmeyen derinlikleri uyandıracak bir şeyler yazabildiğim için gurur duyuyorum. Ama üzülüyorum, evet. Başka birilerinin kitabı sansürlendiğinde üzülüyorum çünkü o kitaplar büyük çoğunlukla harika kitaplar oluyor, sayısı çok az olan harika kitaplardan ve seneler içinde klasiklik mertebesine ulaşmayı da başarıyorlar, bir zamanlar şoke edici ve ahlaksız diye nitelenen, şimdilerde ise üniversitelerimizin mecburi okuma listelerinde yer alan o kitaplar…

Benim kitabımın o kitaplardan olduğunu da söylemiyorum, sadece bu zaman diliminde, şu anda, pek çoğumuz için son an olabilecek bir anda yani, hala aramızda küçük, buruk insanların, cadı avcılarının ve gerçeği reddedenlerin yer alması çok ama çok üzücü diyorum. Ancak; onlar da bize ait, onlar da bütünün bir parçası ve bugüne kadar onlar hakkında yazmadıysam, belki de yazmalıyım, hatta belki de burada yazdım bile ve bu kadarı yeter.

Hep beraber iyileşmemiz dileğiyle,

Charles Bukowski

16.09.2011

Sayın Tayfun Acarer, pardon?


Beni son zamanlarda en çok eğlendiren haber, BTK Başkanı Sayın Tayfun Acarer’in, 22 Şubat 2011 tarihinde yayınlandığından beri ulusal ve uluslararası tepkilerin odağında olan, devlet eliyle zorunlu merkezi filtre kararını eleştirenlerin “pardon” demesini istemesi oldu! Açıklama şöyle: ''Herkesi içermeyen, tamamen tercihe bağlı bir şey sansür olarak, sansür kelimesiyle ilişkilendiriliyorsa, Türkçe anlamlar konusunda oturup düşünülmesi lazım. Bu kadar eleştiri yapanlar 22 Kasım'da ne diyecekler merak ediyorum. Uygulama başladığı zaman ne diyecekler çok merak ediyorum ama 'pardon' demek de bir meziyettir.'' (http://www.ntvmsnbc.com/id/25244357/)
BTK’nın ilk kararı, yani herkesi dört farklı profilden birine girmeye zorlayan merkezi filtre uygulaması madem sansür değildi, BTK niçin bu kararı revize eden ve profil sayısını ikiye indirerek tercihe bağlayan bir taslak daha yayınladı?  Sonra niçin bu taslak kararı 10 gün süreyle kamuoyunun görüşüne açtı? Bir çok kişi ve kuruluş görüş gönderdi, bunların bir kısmı medyada da yayınlandı. BTK niçin bu görüşlerin değerlendirmeye alınıp alınmadığını, nihai kararın resmi olarak neye benzediğini açıklamaya dahi tenezzül etmeden test sürecinin başladığını açıkladı?
Hukukçulara göre, resmi olarak ilkini ortadan kaldıran herhangi bir karar yayınlanmadığına göre, 22 Şubat tarihli resmi kararın yürürlüğe girmiş olması gerekiyor. BTK Başkanı Tayfun Acarer’e bakarsanız, taslak kararda sözü edilen test süreci başlamış bulunuyor!
Sayın Acarer, herhangi bir sözlükte “sansür” kelimesine bakarsa, yayınların önceden denetlenmesi ve yayımının izne tabi olması anlamına gelen bu kelimenin 22 Şubat kararına tam olarak uyduğunu görecektir. Yeni revizyon kararlarında içerikleri devlet eliyle denetlemeyi sürdürme ısrarından dolayı da örtülü ve kısmi sansürden söz edilebileceğini savunan çok kişi vardır.
Madem bir önceki kararları sansür değildi ve öyle olmadığını aylarca savundular, o halde niçin kararlarını değiştirdiler ve herkesi merkezi bir şekilde bir profile sokmak ısrarından vaz geçtiler? Sayın Acarer, sorumlu bir yönetici olarak önce bu soruya cevap vermelidir. Bu geri adımın arkasında ciddi kamuoyu baskısının, sokak protestolarının, demokratik zorun ve uluslararası toplumun tepkisinin bulunup bulunmadığını açıklamalıdır. Daha sonra, yetkisiz bir kurum tarafından alınan hukuki geçerliliği kuşkulu bu yeni anti-demokratik karara dair eleştirileri yanıtlamaya başlamalıdır. Hukuk devletlerinde böyle yapılır.
Ben Sayın Acarer’e “pardon” demek isterim, ama sonunda bir soru işaretiyle: Pardon?

5.09.2011

Özgür Uçkan Akşam Gazetesi Röportajı -tam hali

28 Ağustos tarihli Akşam gazetesi röportajının kesintisiz hali.

Akşam Gazetesi Hafta Sonu Eki – Görüş / Dr. Özgür Uçkan

A. - 22 Ağustos düzenlemeleriyle ilgili bayağı bir haber çıktı ancak durum belirsizliğini koruyor gibi görünüyor. Bazı değişiklikler, ek düzenlemeler bekleniyor mu?

Ö.U. -Durum ciddi bir şekilde belirsizliğini koruyor. Biliyorsunuz, BTK 22 Şubat 2011 tarihinde, dört profil (Çocuk, Aile, Yurtiçi, Standart) üzerinden merkezi bir filtre uygulaması kararını “İnternetin Güvenli Kullanımı” adıyla yayınladı. Kararın 22 Ağustos’ta yürürlüğe girmesi gerekiyordu. Bu arada, 22 Ağustos’a çok az bir süre kala, 4 Ağustos 2011’de, ilk kararı revize eden ve profil sayısını ikiye (Çocuk ve Aile) indiren, 22 Ağustos – 22 Kasım arasında İnternet Hizmet Sağlayıcılara yönelik bir test süreci konumlayan, bu filtre profillerinin içeriğinibelirleyecek bürokrat ağırlıklı bir kurul kurulmasını öngören bir taslak karar daha yayınladı. Bu taslak kararı 10 gün süreyle kamuoyunun görüşüne açtı (bu 10 günün neredeyse yarısı hafta sonu tatillerine denk getirildi). Başta Alternatif Bilişim Derneği (ABD), Linux Kullanıcıları Derneği (LKD), İnternet Teknolojileri Derneği (İNETD) ve Yaman Akdeniz, Kerem Altıparmak gibi uzman hukukçular olmak üzere bir çok kişi ve kuruluş görüş gönderdi. BTK bu görüşlerin değerlendirmeye alınıp alınmadığını, nihai kararın resmi olarak neye benzediğini açıklamaya tenezzül etmeden test sürecinin başladığını açıkladı. Bu açıklamayı da resmi olarak değil, BTK Başkanı’nın ağzından, şifahen yaptı. Şimdi, hukukçulara göre, resmi olarak ilkini ortadan kaldıran herhangi bir karar yayınlanmadığına göre, 22 Şubat tarihli resmi kararın yürürlüğe girmiş olması gerekiyor. BTK Başkanı Tayfun Acarer’e bakarsanız, taslak kararda sözü edilen test süreci başlamış bulunuyor! Bırakın öngördüğü işleyiş süreçleri hakkında şeffaf davranmayı, hukuken ciddi davranmayı bile beceremeyen bir kurumla karşı karşıyayız. Biz herhangi bir hukuk devletinde olması gerektiği gibi, milyonlarca internet kullanıcısını ilgilendiren bir konuda, hukuki, resmi, açık seçik ve gerekçeli bir şekilde yayınlanmış bir karar görmek istiyoruz. Kurum başkanlarının ve bir takım bürokratların şifahi açıklamaları kimseyi tatmin etmiyor ve etmek zorunda da değil... Yani evet, durum fena halde müphem. Neyi nasıl kimin test ettiğini bile bilmiyoruz. Kamuoyunda infial yaratan ve ciddi bir şekilde protesto edilmiş bulunan, uluslararası kuruluşların kınadığı ilk kararlarını aylarca cengaverler gibi savunduktan sonra niçin böyle bir değişikliğe gidildiğini açıklamak da kurumun görevidir. Ciddi hukuk devletlerinde böyle yapılır. Sonuçta internet bu bürokratların babalarının malı değil. Vergilerimizi harcayarak, bizi temsil edenlerin atamalarıyla bir takım işler yapıyorlar. Açık, şeffaf ve hesap verebilir olmalarını beklemek en doğal hakkımız.


A. - 22 Ağustos’ta yeni durumun denemesine geçildiğini öğrendik; bu aradan geçen kısa zamandaki gözlemleriniz nasıldır? Genel olarak mekanizma nasıl işliyor?

Ö.U. - Anlaşıldığı kadarıyla, internet hizmet sağlayıcıları BTK’nın öngördüğü merkezi filtre sisteminin denemelerini yapıyorlar 22 Ağustos’tan beri. Hemen hemen tüm internet kullanıcılarını etkilediği anlaşılan, sosyal medyada çok sayıda kişinin yakındığı genel bir yavaşlama, internet kesintileri dışında henüz bir şeye tanık olmadık. Zaten olmamız da gerekmiyor. Çünkü sistem henüz kullanıcılar düzeyinde değil, işletmeciler düzeyinde test ediliyor. Filtre sisteminin gerek içeriği gerekse teknik işleyişi konusunda çok sayıda kuşku var, ama süreç şeffaf olmadığı için henüz hiç bir şey bilmiyoruz. Sadece duyumlarımız var. Endişe verici duyumlar. Bu arada BTK’nın taslak kararında “filtre” sözcüğünün hiç geçmemesi de ilginç. Bir “güvenli internet”tir tutturmuşlar. Bu terim internetin güvenli kullanımını, yani ağ saldırılarından, virüslerden, solucanlardan vb. Korunan güvenli interneti çağrıştırıyor, ama BTK’nın lügatında “güvenli internet”, “sansürlü internet” veya “sınırlı internet” anlamına geliyor. Şubattan bu yana halkla ilişkiler konusunda bir kaç şey öğrenmişler anlaşılan. Ama bir iletişim profesyoneli, sözcükleri saklayarak anlamlarından kaçamayacaklarını söylemeli onlara. Sonuçta, ister dört ister iki profil öngörsünler, BTK’nın kafasındaki temiz internet, müphem bir tek tip ahlak dayatmasından başka bir şey değil. “Bizim çocuklar Google’da porno diye arıyorlar, bulduklarını engelliyoruz”, veya “toplantıda sunum yaparken birden bire porno çıkıyor” diyen bürokratların yönettiği bir kurumdan bekleneceği üzere, engellemeye çalıştıkları öncelikle porno siteler. Ama “porno”nun, daha doğrusu “müstehcen”in bizim hukuk sistemimizdeki anlamı son derece belirsiz ve keyfe göre yorumlanabilecek bir şey olduğundan, bu porno tanımına dünyaca ünlü yazarların klasikleri, gay-lezbiyen grupların iletişim platformları, cinsel hastalıklarla ilgili bilgilendirme siteleri, milyonlarca dolara satılan çağdaş sanat örnekleri vb. de giriveriyor. 2007’de çıkartılan 5651 sayılı internet sansür yasası uyarınca BTK bünyesinde kurulmuş Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (TİB) zaten bir tür “muzır kurulu” gibi çalışıyor. Bu arada sadece kafalarındaki porno tanımına uyan siteleri engellemekle kalmıyorlar. Çok sayıda politik aktivizm platformu, muhalif site, alternatif medya yayını da onlar için “tehlikeli” kategorisine giriyor ve hukuksuz, yani keyfi bir biçimde bunları da engelleyiveriyorlar. 2008’den beri BTK ve TİB tarafından merkezi bir biçimde internet kafelere dayatılan filtre sistemlerinin içeriği geçtiğimiz aylarda sızdı. Aralarında hakkında herhangi bir yargı kararı bulunmayan, tümüyle yasal çok sayıda muhalif yayının da bulunduğunu dehşetle fark ettik. Yani merkezi filtre sistemi devlete hukuksuz bir biçimde sansürleme imkanı tanıyor. İşte bu yüzden devlet eliyle merkezi filtre uygulamasının her durumda sansür olduğunu düşünüyoruz. 22 Kasım’dan sonra da söz konusu iki profili seçenlere farklı davranacaklarını düşünmek için bir neden yok. Kafalarındaki “temiz aile” profili neyse, ona göre canlarının çektiğini engelleyecekleri bir sınırlı internet yaratacaklar.


A. - Bazı haberlerde sansürün hafifletildiğini, isteyenin eski sistemde devam edebileceğini okuduk. Sansürle, bu filtrelerle hiç muhatap olmadan interneti kullanmaya devam edebilecek miyiz?

Ö.U. Gerek Anadolu Ajansı çıkışlı bazı haberlerde, gerekse BTK Başkanı Tayfun Acarer’in şifahen açıklamalarında, ısrarla, yeni durumda sadece aile ve çocuk profili olacağını ve sadece isteyenlerin bu profili kullanacaklarını, profil seçmeyenlerin eskisi gibi internete girmeye devam edeceklerini söylüyorlar. Bu arada Sayın Acarer bir adım daha ileri giderek bir önceki kararı “sansür” diye niteleyenlerin “pardon” demesi gerektiğini de söylüyor. Biz Sayın Acarer’e “pardon” demek istiyoruz, ama sonunda bir soru işaretiyle... Madem bir önceki kararları sansür değildi ve öyle olmadığını aylarca savundular, o halde niçin kararlarını değiştirdiler ve herkesi merkezi bir şekilde bir profile sokmak ısrarından vaz geçtiler? Sayın Acarer, sorumlu bir yönetici olarak önce bu soruya cevap vermelidir. Bu geri adımın arkasında ciddi kamuoyu baskısının, sokak protestolarının, demokratik zorun ve uluslararası toplumun tepkisinin bulunup bulunmadığını açıklamalıdır. Daha sonra, hukuki geçerliliği olup olmadığı bile belli olmayan bu yeni taslak kararlarına yönelik olarak getirilen eleştirileri yanıtlamaya başlamalıdır. Madem ki kamuoyundan görüş istediler, o halde görüşlere cevap vermeye zahmet etmeliler, öyle değil mi? Gelelim, 22 Kasım’dan sonra bir şeyin değişip değişmeyeceğine... 22 Şubat kararında en fazla tepki toplayan iki konu vardı:

1) İnterneti sadece yurt içinde barındırılan içeriğe mahkum eden, yani küresel internetin doğasına aykırı Yurtiçi Profili; ve

2) Herhangi bir filtre profili seçmediği halde zorla Standart Profil adında bir sisteme dahil edilen, internet davranışları fişlenecek, ancak yine de hali hazırdaki ağır sansürlü internetimize girmeye çalışacak internet kullanıcılarının durumu...

Yeni taslak karar bu iki profili kaldırıyor. Ama, acaba öyle mi? İçeriğini devlet eliyle hazırladığınız, merkezi olarak uyguladığınız bir filtre sistemini işletebilmek için, yine merkezi bir sisteme ihtiyaç duyarsınız. Bu tip filtre sistemlerini dayatan Çin ve İran gibi ülkeler böyle yapıyorlar. Bunun için de, giderek daha çok ağır mahremiyet ihlalleriyle anılan DPI (Deep Packet Inspection) gibi ağ denetim, gözetim ve dinleme teknolojilerinden yararlanırsınız. BTK’nın iki yıldır, “Ulusal Network İzleme Merkezi” (UNİM) adı altında bir proje yürüttüğünü ve bu projede DPI başta olmak üzere çeşitli ağ dinleme ve kontrol teknolojilerini kullanmayı planladığını biliyoruz. Hukuksuz dinleme, gözetleme ve fişleme skandallarının gündelik olay sayıldığı bir ülkede yaşıyoruz.

Şimdi, ben bütün bu bilgilerden sonra, sırf yeni kararda “standart profil” sözcükleri yer almıyor diye, hepimizin bir arayüzden geçirilerek internet davranışlarımızın fişlenmeyeceğine ne diye inanayım? Karşımda hukukun üstünlüğü gereği şeffaf, sorumlu ve hesap verebilir bir kurum olsaydı, inanırdım. Ama BTK ve TİB iki yıldır daha kaç tane siteyi neden engellediği bilgisini bile kamuoyu ile paylaşmaktan kaçınıyor. Üstelik bilgi edinme hakkı uyarınca usulüne göre yapılmış başvurulara rağmen (Bu konuda TİB’e karşı açılmış bir dava halen sürüyor). Şimdi biz internet kullanıcılarının mahremiyetini hukuksuz bir biçimde ihlal edip etmediğini mi açıklayacak? 22 Kasım’da yürürlüğe girecek filtre sistemlerinin içeriğinin paylaşılmayacağı da açıkça belirtilmiş kararda. İşin bir başka boyutu daha var: Bugüne kadar başta 5651 sayılı yasa uyarınca sansürlenen siteler olmak üzere hemen hemen bütün engellemeler “çocuğun ve ailenin korunması” ile açıklanıyordu. Şimdi madem merkezi filtreleriyle ve gönüllü başvurularla koruyacaklar çocukları ve kafalarındaki aile profilini, o halde 60.000’den fazla site bu profillere girmeyen kullanıcılar için neden hala sansürlü kalıyor? Madem böyle dahiyane bir çözüm buldular, kaldırsınlar o zaman sansürü “terbiyesiz” yetişkinler için... Ama elbette bu konuda da tıs yok. Filtre istemeyen “eskisi gibi” girecekmiş internete. Ama o internet zaten ağır bir biçimde sansürlü!


A. - Siz filtre uygulamasının gerekçelerini mantıklı buluyor musunuz? Neyin, hangi içeriğin sansürleneceği kısmı yeterince açık mıdır? Kimler karar verecek buna? Bu iş dünyada nasıl yapılıyor?

Ö.U. - Merkezi filtre uygulamasının gerekçelerini hiç bir biçimde mantıklı bulmuyorum. İçeriği devlet tarafından hazırlanan, yine devlet eliyle merkezi bir biçimde uygulanan her filtre sistemi benim için sansürdür. Sadece benim için değil, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) nezdinde de sansürdür. Bu saydığım mevzuatın her birinde devlet olarak imzamız bulunuyor vesöz konusu hakların korunmasını başta anayasa olmak üzere iç hukukunuza uyarlamakla yükümlüyüz. Önce Birleşmiş Milletler, Sonra da Avrupa Parlamentosu internet erişimini üçüncü kuşak bir insan hakkı olarak tanıdı ve sözleşmelerine ekledi. İlgili raporlarda devletin dayattığı merkezi filtrelemenin sansür olduğu açıkça belirtiliyor. AGİT, geçtiğimiz Temmuz’da yayınlanan bir raporunda, Türkiye’yi organizasyona üye 56 ülke içinde “devlet eliyle merkezi internet filtrelemesine kalkışan ilk ve tek ülke” olarak niteleyerek kınadı. Dolayısıyla BTK’nın 22 Şubat kararı, Sayın Acarer’e “pardon?” yaparcasına uluslararası toplum tarafından “ağır sansür” olarak tescillenmiş bir karardı. Yeni ve yürürlükte olup olmadığı meçhul kararlarında sadece iki profilin isteğe bağlı olarak konumlanmış olması da durumu pek değiştirmiyor, sadece biraz hafifletiyor. Devlet hala filtre içeriğini kendisi belirlemekte ve merkezi olarak uygulamakta diretiyor. BTK’nın yeni kararında sansür olarak nitelenebilecek bir başka boyut daha var. Bu sistemde abonelik sahibi, çocukların yanı sıra hanedeki diğer yetişkinlerin de internet erişimini tamamen denetleyebilecek. Kararı abone verecek, sansürün içeriğini ise devlet belirleyecek. Bu da kısmi ve örtülü bir sansürdür. Ayrıca ticari kaygılarla BTK’nın kara listesine girmemek ve beyaz listesinde yer almak için içerik üreticiler oto sansür uygulayacaklar. Devlet eliyle merkezi filtre hak ve özgürlükler ile ilgili apaçık bir ihlaldir... Dünyada filtre uygulayan çok sayıda ülke var. Ama Çin, İran ve Suudi Arabistan dışında hiç bir ülkede bu filtre içerikleri devlet tarafından belirlenmiyor. Filtre sistemleri internetin kendisi gibi dinamik olmak zorunda. Bunun için yeni teknoloji, akıllı tanıma sistemleriyle donatılmış yazılımlar kullanılıyor, filtre içeriklerini elle girmek zaten abesle iştigal. Kullanılan bu profesyonel yazılımların içeriği de şeffaf ve sivil toplum kuruluşları tarafından sansür kaygısıyla sıkı bir biçimde denetleniyor. Dünya filtreyi böyle uyguluyor. Bizimkiler, “filtre içeriğini ben yaparım, hangi siteleri engellediğimi sana söylemem, beyaz listeme girmek için bana başvurup benden icazet alırsın, kimseye sormadan her türlü uygulamamda da değişiklik yaparım” diyorlar. Bunu diyen ülkeler belli: Çin ve Büyük Ateş Duvarı, İran ve “Helal İnternet”i, Suudi Arabistan ve sıkı denetimi... Üstelik işin ironik bir yanı da var: Bu saydığım ülkeler bile interneti denetlemekte giderek daha az başarılı oluyorlar. Bugüne kadar yüzde yüz başarılı bir filtre programı görülmemiştir ve bundan sonra da görülmeyecektir. Ebeveynlerinin tersine internetin içine doğmuş yeni kuşaklar bu sistemleri aşmayı bileceklerdir. Ebeveynler de BTK’nın filtresine güvenip çocuklarını başı boş bırakırlarsa, işte asıl tehlike o zaman ortaya çıkacaktır. BTK filtresinin garantisini verebiliyor mu? Ortaya çıkabilecek zararların hesabını nasıl verecek? Benim de küçük bir kızım var ve asla onu BTK’ya güvenip de internete başıboş salmam. Çocuklarını korumak ailelerin sorumluluğundadır, BTK’nın değil. Bu konuda katkıda bulunmak istiyorsa, BTK hepimizin vergilerinden toplayıp yarattığı ve zahmet edip de nereye harcadığını söylemediği “Evrensel Hizmet Fonu”ndan bir kaynak ayırır, internet hizmet sağlayıcılara aktarır, onlar da hali hazırda zaten sundukları akıllı tanıma sistemli profesyonel uygulamaları isteyenlere ücretsiz sunarlar ve çocuklar da BTK’nın bürokrat kurullarının elle yapacağı kadük filtreleme sitemlerine kıyasla çok daha iyi korunur. Çocukları internetin zararından korumak teknik değil sosyal bir konudur, bir bilinçlenme mevzusudur. Öncelikle ailelerin eğitilmesi gerekir. Dolayısıyla BTK aynı fondan kaynak ayırıp ailelere yönelik eğitim programları başlatabilir ve buna sivil toplum da akademisyenler de seve seve destek verir. Ama kafada otokratik bir tek tip aile ve sansür gibi kullanışlı bir iktidar aygıtı varken bu dediklerimi yapmaları zor tabii. Ama bilsinler ki, sene 2011 ve sansür artık eskisi kadar kullanışlı bir aygıt değil. İnternet ise doğası gereği küresel, açık, sınırsız, etkileşimli ve gayrimerkezi...


Bu ropörtajı beğenenler buraya da imza attılar: Türkiye: İnternet sansürüne hayır!

25.07.2011

İnternet erişimi temel bir insan hakkıdır #22Agustos #TurkeyNetBan #internetimedokunma


BTK 22 Şubat 2011 tarihli Kurul Kararı hakkında İnternet Kurulu Önerileri Değerlendirmesi
BTK Kurul Kararı ile 22 Ağustos'ta yürürlüğe girecek, devlet eliyle merkezi filtreleme sistemi hakkında İnternet Kurulu (İK) değerlendirme ve öneriler paketi yayınladı. Maalesef rapor, kamuoyunun beklentilerinin çok uzağında olmasının yanı sıra yanıltıcı bilgilerle dolu.

Kamuoyu öncelikle şunu bilmelidir ki, derneğimizin ve ilgili birçok STK'nın katılımıyla gerçekleşen İK toplantısında ortaya konulan hemen tüm fikirler göz ardı edilmiştir. Hepimizin ortak fikri devlet eliyle merkezi filtrenin kesinlikle kabul edilemeyeceği, yapılan düzenlemenin her açıdan problemli olduğu ve derhal geri çekilmesi gerektiğiydi. Fakat İK'nın önerisi düzenlemenin yeniden yazılması ve merkezi filtreleme sisteminin devam etmesi yönündedir. Bu kabul edilemezdir.

Önerilen standart ve yurtiçi paketin kaldırılması fakat aile ve çocuk paketinin tek bir seçenekte kullanıcılara sunulmasıdır. Fakat filtrelemenin bu profillerde de merkezi olması, beyaz ve kara listelere dayandırılması
korunmaktadır.

Rapordaki maddi hatalar merkezi filtreyi desteklemek amaçlıdır
Değerlendirme bölümünde verilen örnekler ve çeşitli raporlardan yapılan alıntılar maddi hatalarla doludur. Ortaya çıkan metin "merkezi filtre sisteminin yaygın ve gerekli bir uygulama" olduğunu anlatmak kaygısı içerisindedir. İK Raporunda diğer ülkelerdeki uygulamalar şu şekilde ifade edilmiştir: “İnternetin zararlı ya da yasal olmayan içeriklerinden korunmak için pek çok ülke ‘filtre’ uygulamaları geliştirmektedir. Aralarında Türkiye’nin de yer aldığı Avustralya, İtalya, İngiltere, Kore, Japonya, Almanya, İspanya, Kanada, Amerika, Meksika, Danimarka, Yeni Zelanda, İsveç ve Norveç gibi pek çok ülkenin internetin filtrelenmesi konusunda geliştirdikleri uygulamalar ve izledikleri yollar OECD Raporu kapsamında aşağıda ele alınmıştır.” Bu ifadelerin ilki yanlış, ikincisi yanıltıcıdır. Pek çok ülke "filtre" değil, başka yollar geliştirmektedir. Adı geçen ülkelerin hiçbirinde bizdeki "merkezi filtreleme" sistemi yoktur. Bazılarında yasal olarak, bazılarında gönüllü olarak erişim engellemesi yapılmaktadır. Raporda kaynak gösterilen OECD raporuna göre de, "merkezi filtreleme" sadece Türkiye'de zorunluluktur.

Verilen Almanya ve İtalya örneklerinde de filtreleme ve erişim engelleme birbirine karıştırılmakladır. Avustralya’daki uygulama ise gösterilen tepkiler sonucu askıya alınmıştır. Gözden geçirilmektedir. ABD'deki filtreleme ise ev kullanıcılarını kapsamamaktadır. Sadece okullara ve kütüphanelere filtre için fon verilmektedir. Yine "merkezi filtrelerin yaygın kullanıldığı" iddiası da geçersizdir. Mesela İK Raporunda İngiltere'de söz edilen programa sadece bir tane filtreleme yazılımı başvurmuştur. Altı çizilen, "Filtreleme İspanya’da Yasal Zorunluluk" ifadesi de doğru değildir. Zorunlu olan, sonraki satırlarda da belirtildiği gibi BİLİNÇLENDİRMEDİR, kullanım değil! Rapor başından sonuna kadar başka ülkelerdeki uygulamaları maksatlı aktarmıştır. Amaç bizde uygulanması öngörülen sisteme destek aramaktır. Fakat yurtdışındaki uygulamalar ve bir çok rapor tam tersini söylemektedir.

Devlet eliyle merkezi filtre uygulamak sansürdür
Her türlü erişim engeli ve filtrelemeler bahsedilen OECD raporunda ve Türkiye’yi bağlayan bir çok raporda çocukları korumaya yeterli görülmemektedir. Merkezi olarak devlet eliyle uygulanması da SANSÜR olarak nitelendirilmektedir. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatının “İnternette İfade Özgürlüğü” başlıklı Temmuz 2011 raporunda da Türkiye AGİT bölgesindeki devlet eliyle filtre uygulayacak tek ülke olarak işaret edilmiş, AGİT'in de bu gelişmeden duyduğu kaygı belirtilmiştir. Keza aynı kaygı, ABD Dış İlişkiler Sekreterliği tarafından da açıklanmıştır.

AGİT devlet eliyle filtreyi önermemektedir. Gönüllü filtre uygulaması önermektedir. Ki bu tür yazılımlar halen Türkiye'de yazılım endüstrisinde mevcuttur. Böyle bir düzenlemeye bu anlamıyla ihtiyaç yoktur.

Çözüm eğitim ve bilinçlendirmededir
Çözüm eğitim ve bireyi güçlendirmekten geçmektedir. İnternetle barışık, risk algısından uzak, makro teknososyal politikalara ihtiyacımız vardır. Sorun, teknik yasaklarla çözülemez. Eu Kids Online Projesi Kordinatörü Prof. Dr. Sonia Livingstone, Türkiye'de dijital becerilerin az olduğunu ifade etmektedir. Dijital okuryazarlığın her düzeyde çocuk, ebeveyn hatta öğretmenler düzeyinde geliştirilmesi gereklidir. Taslak öneride bu husus yerindedir ve acilen iyi niyetli bir öneri olmanın ötesine geçmelidir. Dijital okuryazarlığın her düzeyde çocuk, ebeveyn hatta öğretmenler düzeyinde geliştirilmesi gereklidir. Ancak, devlet eliyle filtre uygulaması hiçbir şekilde demokratik ve çoğulcu toplum/kültür yapısına hizmet vermez/veremez. Tam tersine tek boyutlu bir insan profili oluşturup, kamusal söylemi tektipleştirir. İK önerileri arasında yer alan siyah ve beyaz liste uygulaması da toplumun, yurttaşların tektipleştirmesinden başka bir şeye hizmet etmez. Bu nedenle gönüllü aile filtresi uygulaması dışında zorunlu bir uygulama dayatılamaz.

İlgili tüm taraflar sürece etkin bir biçimde katılmalıdır
Yine öneriler arasında yer alan Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü'nün filtre konusunda tek düzenleyici aktör olması hem yetersiz, hem de konunun gerektirdiği yönetişim mantığına aykırıdır. Danışma kurulunda iletişim sosyoloğu ile yeni medya sosyoloğunun olmaması çok temel bir eksikliktir. Yine bu kurulun STK'larla sürekli iletişimde olacağı ve görüşlerini çalışma grubuna ileteceği şeklindeki iyi niyetli bir tavsiyenin ne kadar uygulanabilir olduğu, İK'nın bu raporuna yansımayan görüşlerimizden şimdiden açıktır. Bu çok temel rapora bir çok STK'nın açıkça ortaklaştığı görüşlerin neredeyse hiçbirinin yansımamış oluşu neler yaşanacağı hakkında fikir vermektedir. Sorun ve çözüm konusunda bizim de dahil olduğumuz bir çok STK ve uzman görüşlerini defalarca kamuoyu ile paylaşmıştır.

İnternet erişimi temel bir insan hakkıdır
İK Raporu vesilesiyle, İnternet kullanıcılarını bekleyen tehlikeye karşı kamuoyunu bir kez daha uyarmak istiyoruz. İnternet artık tüm dünyada temel bir insan hakkı olarak tanınmaya başlanmıştır. Türkiye'de karar verici aktörleri, muhafazakar, korumacı kollamacı, risk algısı yüksek politikalardan uzak durmaya, sansür anlamına gelebilecek her türlü uygulamadan bir an önce vazgeçmeye çağırıyoruz. Konuyla ilgili tüm STK'ları tepkisiz kalmamaya, tüm internet
kullanıcılarını ise verilecek tepkilere ortak olmaya davet ediyoruz.

Sınırsız, sansürsüz, özgür bir İnternet istiyoruz.

Alternatif Bilişim Derneği
25 Temmuz 2011

8.07.2011

Bu defa haberler iyi: Richard Dawkins Sitesi Tekrardan Erişime Açıldı!


Richard Dawkins http://richarddawkins.net/ sitesi ile ilgili Kamuoyu Duyurusu

Cyber-Rights.Org.TR

Dünyaca ünlü etolog, evrimci biyolog ve yazar, Oxford Üniversitesi New College bölümünde Emeritus Profesör statüsünde bulunan öğretim üyesi Prof. Clinton Richard Dawkins’e ait İnternet sitesi http://richarddawkins.net/ milyonlarca kişi tarafından ziyaret edilen popüler bir bilim sitesidir. Kitapları dünyada en çok satanlar listesinde yer alan Dawkins’in ‘Gen Bencildir’, ‘Tanrı Yanılgısı’ ve son kitabı ‘Yeryüzündeki En Büyük Gösteri’ adlı kitapları da Türkçe dahil birçok dilde yayımlanmıştır.

Richard Dawkins’in http://richarddawkins.net/ web sitesine Şişli 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin ihtiyati tedbir kararı ile 03.09.2008 (Değişik İş 2008/199 sayılı ihtiyati tedbir kararı) tarihinde erişim engellenmiştir. Erişim engelleme kararının sebebi, Harun Yahya ismiyle yayınlar da yapan Adnan Oktar’ın Prof. Dawkins’in sitesi aracılığıyla kendisine hakaret edildiği iddiasında bulunmasıdır. Her ne kadar, iddia konusu ifadeler Prof. Dawkins’e ait değilse de, bu tedbir kararı sonrasında davacı Adnan Oktar tarafından Kadıköy 4. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde Richard Dawkins sitesinin hazırlayıcılarına karşı bir hakaret davası da açılmıştır.

Site iki yılı aşkın bir süre erişime kapalı kaldıktan sonra; dava, 11.11.2010 tarihinde görülmeye başlanmış ve 30.06.2011 tarihinde 4. Kadıköy Asliye Hukuk Mahkemesi dava ile ilgili kararını vermiştir. Hakaret davası Kadıköy 4. Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından reddedilerek web sitesinin üzerindeki tedbir kararı da kaldırılmıştır. Temyiz yolu açık olduğundan karar kesinleşmemekle birlikte bu karar sonrasında site üzerindeki tedbir kalkacak ve siteye engel olmaksızın ulaşılabilecektir. Kararda, siteye girerek yorum yapan üçüncü şahıslara ait içeriklerden Richard Dawkins sitesinin sorumlu olmadığı ve İnternet yoluyla hakaret davalarında izlenmesi gereken yolun 5651 Sayılı Kanun’un 5 ve 9. Maddeleri olduğu belirtilmiştir.


2.07.2011

Sendikalardan İnternet Sansürüne Karşı Basın Açıklaması


29 Haziran 2011 tarihinde Tekgıda İş'in çağrısı ile bir araya gelen TÜRK-İş ve DİSK'e bağlı Petrol-İş, TÜMTİS, TOLEYİS, Birleşik Metal-İş, Dev-Sağlık-İş, Limter İş ve İnternet Sansürüne Karşı Ortak Platform, SansüreSansür, Netdaş ve Alternatif Bilişim Derneği üyeleri, TMMOB Makine Mühendisleri Odası İstanbul Şube Binası'nda internet sansürüne karşı basın açıklaması yaptı...


İnternet Erişimi Yurttaşın Temel Hakkıdır

Sansür ve Filtrelemeye Hayır

Seçim öncesinde çok tartışılan “İnternetin Güvenli Kullanımına İlişkin Usul ve Esaslar” başlıklı BTK Kurul Kararı 22 Ağustos’tan başlayarak internet dünyasını devlet kontrolüne alınmasını sağlayacak bir sansür girişimidir. Bu uygulamayla kullanıcılar BTK'nın belirlediği 4 internet filtresinden birini seçmek zorunda bırakılacak. Filtreyi aşmak suç sayılacak. Filtre kıstasları ise tamamen BTK tarafından belirlenecek.
Kamuoyunda rahatsızlık yaratan ve Türkiye'deki İnternet sansürü uygulamaları, giderek temel hak ve hürriyetleri kısıtlayıcı bir hal almaktadır. Bu konuda kaygı ve rahatsızlık içerisindeyiz. Tüm Türkiye'yi ve biz işçi sendikalarını yakından ilgilendiren İnternet sansürü uygulamalarına karşı itirazlarımızı ve önerilerimizi iletmek için bir araya geldik. 15 Mayıs tarihinde özellikle İstanbul’da sokaklara çıkarak “sansürsüz internet” talep eden 60.000 yurttaş’la dayanışma içindeyiz.

Mevcut uygulama sansürdür

Türkiye'de 2007 yılında 5651 nolu kanun ile birlikte yapılan düzenlemelerin ardından erişime engellenen sitelerin sayısı resmi olmayan rakamlara göre 20 bine yaklaşmıştır. Kamuya açık erişim sağlanan yerlerde zorunlu hale getirilen filtre sistemleri de 60 binden fazla siteyi engellemektedir. Bu sayı maalesef her gün artmaktadır. Erişimi engellenen sitelerin arasında öne sürüldüğü gibi sadece pornografi ya da benzeri içerikli siteler yoktur. Erişimi engellenen veya filtrelenen sitelerin önemli bir bölümü alternatif haber kaynakları, politik içerikli siteler, bazı sendika ve emek örgütlerinin siteleri, toplumun farklı kesimlerinin talep ve itirazlarını dile getirdikleri sitelerdir. Bu durum asıl amacın sansür olduğunu göstermektedir. Ayrıca İnternetin büyük birikiminin toplandığı önemli alan adları tek bir içerik/sayfa yüzünden engellenmekte ve bu birikimlere toplumun erişmesinin önüne geçilmektedir.

BTK Kurul Kararı hak ve özgürlüklere aykırıdır

Her şeyden önce BTK Kurul Kararı merkezi filtreler önermekte ve tüm trafiği bu filtreler aracılığı ile vatandaşlara sunmak istemektedir. Merkezi filtre uygulaması, devlet eliyle gerçekleştiği her durumda SANSÜRDÜR. Çünkü vatandaşın seçme, bilgiye erişme özgürlüğü elinden alınmakta, bilgi yurttaşlara ulaşmadan devletin ilgili teknokrat ve bürokratları tarafından engellenmektedir.
Bu süzme işlemini kimin nasıl yapacağı, yani ön görülen kara ve beyaz listelerin nasıl oluşturulacağı da belirsizdir. Ucu açıktır. Hükümetlere hassasiyetlerine göre liste hazırlama olanağı tanımaktadır. Gerçek yaşamda hükümetlerin, devletin ilgili bürokratik kurumlarının nasıl keyiflerince işleyip hak ve özgürlüklerimizi sınırladıkları ortadadır. Alan yasakları, grev yasakları, örgütlenme ve sendikal hakların önündeki keyfi, yasal olmayan engeller, devlet geleneği hakkında bize fikir vermekte, böylesi ucu açık bir filtreleme sisteminin nereye gideceğini göstermektedir.

Merkezi filtre çocukları koruyamaz

Elbette çocuk istismarının, nefret söyleminin ve benzer suçların internet mecrasında serbestçe yayılmasının önüne geçecek yasal düzenlemeler yapmak gereklidir. Dünya çapında çocuk pornografisi, çocuk istismarı, nefret suçu gibi konularda yapılan sınırlamalar sansür olarak nitelendirilmemektedir. Ancak internetin devlet kontrolüne alınması, merkezi filtre gibi uygulamalar iddia edildiği gibi çocukları koruyamamaktadır. Her gün yüz binlerce içeriğin üretildiği bir ortamı filtreleyebilmek mümkün değildir. Merkezi filtreleme çeşitli ülkelerde denenmiş fakat ya tepkiler sonucu ya da çözüm olmadıkları için terkedilmiştir. Çocuğu korumak ailenin görevidir. Aileler çocuklarını gerçek yaşama hazırladıkları gibi, çevrimiçi dünyadaki risklere karşı da hazırlamak sorumluluğundadırlar. Risklerden korunmak ancak eğitimle mümkün olabilir. Bu konuda eğitim kurumlarına, medyaya, sivil toplum örgütlerine, sendikalara büyük sorumluluk düşmektedir. Teknolojik gelişim ayrıca ailelere çocukları korumak için yeterli bireysel teknolojik olanaklar sağlamaktadır. BTK gibi kurullar bu alanda insanlara hizmet verebilir. Merkezi filtre hiçbir şart altında kabul edilemez ve asıl amacı sansürdür.

Ahlaki kaygı ve hassasiyetlerimizin istismarı

Çocukların risk olarak öne sürülmesi, maalesef toplumu ikna etmek için yaratılmış bir ahlaki gerekçedir. 2007'de 5651 nolu yasa çıkmadan önce benzer şekilde İnternet'in ne kadar kötü bir ortam olduğu medyada işlenmiş ve toplum hazırlanmıştır. Bu hükümetlerin her dönem başvurdukları, kritik konulara yurttaşları hazırladıkları kötü bir yönetme metodudur. Toplumumuz genel olarak çocuk ve aile konusunda hassastır. Bu hassasiyet maalesef istismar edilmektedir.

Toplumun bir parçası ve yurttaşlar olarak hepimiz bu konuda hassasız ve İnterneti güvenli kullanmak istemekteyiz. Fakat bu uygulamanın bunu amaçlamadığını, amacının sansürü derinleştirmek, İnterneti kontrol altında tutmak olduğunun farkındayız. Ne sansür ne de toplum hassasiyetlerinin istismarı demokratik toplumlarda kabul edilemez.
İnternet, işçi hareketleri, politik kampanyalar, hak mücadeleleri için artık vazgeçilmez bir mecradır. Düşünce ve ifade özgürlüğünün sınırlarını genişletmesi, örgütlü bir toplum yaratma mücadelemize sağladığı yararlar, yönetme ve karar alma süreçlerine yurttaş katılımını arttırması açılarından ülkemizin geleceği için çok önemli bir olanaktır.

Birleşmiş Milletler, 4 Haziran'da gerçekleştirdiği oturumunda İnterneti temel bir insan hakkı olarak tanımıştır. Ayrıca, Avrupa Konseyi’nin Strasbourg’da 18 – 19 Nisan 2001′de gerçekleştirdiği konferansında onayladığı “İnternetin Evrenselliğini, Bütünlüğünü ve Açıklığını Korumak ve Geliştirmek” başlıklı kararı ise, internet erişimini Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne eklemiştir. Her iki karar da, ilgili sözleşmelerde taraf olan Türkiye’nin iç hukukuna uyarlamakla yükümlü olduğu kararlardır.

Hükümeti ve ilgili kurumları
  • Kurul Kararını derhal ve acilen geri çekmeye,
  • İnterneti tehdit gören yaklaşımlarla hazırlanmış başta 5651 gelmek üzere tüm yasa ve yönetmelikleri adım adım gözden geçirmeye ya da iptal etmeye
  • Konunun muhatabı çeşitli STK'lar, odalar ve sendikalarla birlikte riskler kadar olanakları gören yeni düzenlemeler yapmaya çağırıyoruz.
Bu sansür girişimi 12 Eylül Anayasası'nın ve devleti vatandaştan üstün gören devlet geleneğinin bir ürünü olarak düşünce ve ifade özgürlüğünün önünde engellerin bir parçasıdır. Yeni Anayasa yapımı sürecinde düşünce ve ifade özgürlüğünü kayıtsız şartsız güvence altına alan düzenlemeler yapmak, 30 yıldır yaşanan bunca deneyimin ışığında, tüm siyasi aktörlerin görev ve sorumluğudur.

27.06.2011

Internette Sansure Hayir! Internetime Dokunma #22Agustos #TurkeyNetBan #internetimedokunma


TEKGIDA-İŞ Sendikası Genel Yönetim Kurulu, “internetime dokunma” çağrısı yaparak, emek örgütlerini, 29 Haziran’da yapılacak basın toplantısına destek vermeye çağırdı:
İNTERNETTE SANSÜRE HAYIR! İNTERNETİME DOKUNMA

İnternette bilgi alma ve ifade özgürlüğünü sınırlayan, yasakçı bir zihniyetle sansür uygulamaya çalışan tedbirlerin hayata geçirilmesini engellemek ve bu girişimleri protesto etmek amacıyla 29 Haziran 2011 Çarşamba günü, saat 11.00’de TMMOB Makine Mühendisleri Odası Istanbul Şubesi’nde (Katip Mustafa Çelebi Mah. İpek Sok. No: 9/2 Beyoğlu) bir basın toplantısı yapılacaktır. Tüm emek örgütlerini, internet özgürlüklerine sahip çıkmak için bu toplantıya katılmaya ve destek olmaya davet ediyoruz.
Saygılarımızla.

Kaynak: TekGıda -İş Sendikası

Sansüre Sansür olarak destek verdiğimiz basın toplantısına internet sansürüne hayır diyen herkesi bekleriz.

1.06.2011

Su haktır, satılamaz!


Sansür dedik, internetime dokunma dedik, ahlaksızlıktan pornoculuğa, rantçılığa uzanan bir yelpazede darbeler aldık. Umursamadık, 15-20 kişi değil, 50 bin kişi yürürken ne olduğumuzu, neye karşı durduğumuzu iyi biliyorduk çünkü.


Biz yürüdüğümüzde üzerimize biber gazı sıkılmadı, coplarla girilmedi. İfade özgürlüğü için yapılan bir yürüyüşte, karşı durduğumuz konuyu istediğimizce ifade edebildik biz.


Oysa dün Hopa’da emekli bir öğretmenimiz, bu uğurda hayatını kaybetti. “Su haktır, satılamaz” yazan bir pankartla yürüyen 54 yaşındaki Metin Lokumcu, biber gazı ve copların sonucunda, kalp krizi geçirerek sustu, susturuldu.


Ölenin kim olduğu, ne söylediği, neyi sahiplendiği ya da hangi politik görüşe sahip olduğunun hiçbir önemi yok. Burada bir tek gerçek var: Orantısız güç ve bir hayatın, özgürce düşüncelerini söylemek yolunda kaybedilmiş olması.


Bugün Hopa’da gözaltılar, baskınlar var. Hopa’ya giriş yapılamadığına ilişkin söylentiler var. Taksim Meydanı’nda bu olayı protesto etmek için toplananlara sıkılan biber gazları var. Ankara’da çevrelenen binalar var. Gerginlik başka şehirlere sıçrarkan, susan, “görmezden gelen” bir medya ve politikacılar var.


Demokrasi; ifade özgürlüğü, düşünce özgürlüğü ve gerektiğinde karşı durabilme özgürlüğünden bağımsız var olamaz.


Hopa’da hayatını kaybeden Metin Lokumcu, savunduğumuz her şeyin simgesidir aslında. Bugün, sessiz basınımız da, yıkılan heykeller de, toplatılan kitaplar da, yasaklar getirilen mizah dergileri de, sansürlenen web siteleri de hep aynı soruna işaret eder: Kişisel özgürlüklerin, ifade hakkının, düşünce özgürlüğünün ellerimizden kayıp gidiyor olduğuna.


Sahip olduğumuz en önemli demokratik hakkı savunmak; hangi politik görüşten gelirsek gelelim, herkesin dört elle sarılması gereken bir konudur. Zira bundan öte belki de bir tek hak vardır: Yaşam hakkı. Ancak, ifade özgürlüğüne sahip olmayan bir ülkede bireylerin yaşamlarının da pek bir değeri olamayacağı, Hopa olaylarında da görüldüğü üzere, çok açıktır.


Biz Sansüre Sansür olarak, Metin Lokumcu’ya rahmet ve yakınlarına başsağlığı dilerken, Hopa’da olanları görmezden gelmeye devam edenleri kınıyoruz. Sansüre karşı tüm platform ve bireyleri de ifade özgürlüğüne yapılmış bu en büyük saldırıyı kınamaya, internetin tüm olanaklarını kullanarak duyurulmayanları duyurmaya çağırıyoruz.


twitter hashtag: #hopa


Görsel: trofolo