7.08.2009

İnternetinizin ayarlarıyla oynamayın! - Kemal Kılıçdaroğlu, Facebook ve İnternet Sansürü…


Sansüresansür hareketi "minumum ortak payda"da uzlaşmak temelinde işlev görür. Bu ortak payda da, fikir ifade-iletişim özgürlüğü odaklı olarak, kimden gelirse gelsin, her türlü sansür girişiminin karşısında durmaktır. Sansüresansür hareketinin kendisine ait bir siyasal tavrı bulunmamaktadır. Üyelerinin siyasi görüşü de hareketi bağlamaz. Biliyorum, kabul etmesi zor geliyor, ama böyle… Ataletin avara kasnak dolabında dönenip dururken ilerlediğimizi zannediyoruz. İster "sansüresansür" deyin, ister "sansüre hayır, basta, non, vs." deyin… Çünkü ister inanın, ister inanmayın, bu gidişat hepinizi bir biçimde etkileyecek. Sansür bir mekanizmadır, siyasi partisi, sahibi, aklı yoktur, dokunmayacağı fikir, ifade, iletişim kanalı olamaz. Böyle giderse hepiniz engelleceneksiniz. Siz hala "internetinizin ayarlarıyla oynayın"!

6 Temmuz 2009 günü Türkiye'de artık sıradanlaşmış olan internet erişim engelleme konusuyla ilgili küçük bir kıyamet koptu. Erişime engellenmesi söz konusu olan site biz Türklerin pek sevdiği "Facebook" olunca ortalık karıştı. Aslında işin komik tarafı, haber oldukça eskiydi. Beş ay kadar eski! Peki ne olmuştu da, hemen her gün bir site daha sansür kuyusuna gömülürken şimdi millet "gidiyor Facebook da elden" diye galeyana kapılmıştı?
Mart ayı ortalarında, o sırada İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı için yarışan Kemal Kılıçdaroğlu, kendisi hakkında "PKK'lı olduğu" söylentisini yayan bir Facebook grubunu engellemek için Ankara 19. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde dava açtı. Dava şu günlerde çoğu kişinin sandığı gibi meşhur internet sansür yasamız 5651'e değil, Medeni Kanun'un hakaret ve kişilik haklarıyla ilgili maddelerine dayanılarak açılmıştı. Kılıçdaroğlu'nun avukatı Mutluhan Karagözoğlu'nun konuyla ilgili beyanı aynen şöyle: "Biz de sayfanın kapatılması için mahkemeye başvurduk. Eğer sayfa kapatılamıyorsa Youtube gibi Facebook'un da kapatılmasını istedik. Mahkeme sayfaya ihtiyati tedbir kararı koydu. Eğer sayfaya tedbir konulamıyorsa siteye erişimin engellenmesine karar verdi." Bu, "ilgili içeriği engelleyin, mümkün değilse siteyi engelleyin" şeklinde rutin bir başvuru… Çokça tartışılan A. Oktar davaları da aynı hukuki prosedür işletilerek "wordpress"in toptan engellenmesiyle sonuçlanmıştı. Bu davada da sonuç aynı olacak ve Facebook toptan kapatılacaktı. Çünkü Türkiye'de ilgili içeriğin engellenmesi söz konusu değil. İlgili kurumlar bununla uğraşmıyor, şalteri indiriveriyor!
Ne oldu da Facebook hala açık peki? Şimdi bir tarafa bakarsanız, "hükümet Kılıçdaroğlu'nun hakkını çiğnedi ve Youtube'u rahatlıkla kapatırken Facebook'a dokunmadı, çünkü işine öyle geliyor". Diğer taraf da, "bakın AKP kapatırken bağırıyordunuz, işte CHP de sansürcü" diye eğleniyor.
Tarafların bu verimli toprağı nasıl sürdükleri beni ilgilendirmiyor. Ne oldu da böyle oldu sorusunun hukuki cevabı şöyle: Dava açıldı, beklendiği gibi sonuçlandı ve engelleme kararı çıktı. Dava hızlı bir şekilde görüldü. 20 Mart'ta engelleme kararı çıkmıştı. Ama mahkeme kararının uygulanması için tebliği ISS'lere (İnternet Servis Sağlayıcılar) değil de TİB'e (Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı) yaptı. (Belki onlara da yaptı, bilmiyorum, ama asıl tebliğ TİB'e yapıldı) Bu hukuki prosedüre uygun değil. Çünkü TİB, 5651 sayılı yasayla kurulmuş bir kurum ve görevi bu yasadaki 9 katalog suçla sınırlı. Hakaret ve kişilik haklarına saldırı bu suçlar arasında değil. Bu gibi kararlar mahkeme tarafından doğrudan ISS'lere tebliğ edilir ve onlar da uygular. (Türk Telekom'un fiili tekeli devam ettiği için, çok uğraşmazsınız, adres bellidir: TTNET.) Ama nasıl olduysa tebliğ TİB'e gitti, onlar da vermeleri gereken cevabı verip, "bu işlere biz bakmıyoruz, yetkimiz dahilinde değil, adres şurasıdır, hatta isterseniz Facebook'un adresi de burasıdır" yollu bir cevap verdiler. ISS'lere herhangi bir tebliğ yapıldı mı, bilmiyorum. Ama yapıldıysa ve tebliğin TİB'e de gittiğini görmüşlerse, sürecin sonucu beklemiş olmalılar. Böylece karar da uygulanamadı. Bakın, bu ironik bir durum!
Bu arada dava sürerken Facebook, akıllıca davrandı ve söz konusu grubu kapatıp ilgili içeriği sistemden kaldırdı. Böylece şikâyet konusu suç da ortadan kalkmış oldu. Kılıçdaroğlu uluslararası "notice & takedown" (yani, bildir ve kaldırt) yöntemini kullansaydı bu sonuca çok daha hızlı bir biçimde ulaşabilirdi. Üstelik bu prosedür, hakarette bulunan kişi veya kişilerin saptanabilmesi halinde onlara karşı dava açma hakkını da ortadan kaldırmıyor. "Medeni dünya" genellikle böyle davranıyor. Bizde ise böyle daha "kökten" çözümler nedense tercih ediliyor. Muhtemelen ciddiye alınmayacağımız ve sonuç alamayacağımız kuşkusu taşıdığımız içindir. Ya da sansür siyasi meşrebimize uyduğu içindir. Neyse, konu şimdi bu değil.
TİB tebliği muhatabı olmadıkları gerekçesiyle iade edince, Kılıçdaroğlu, "mahkeme kararına rağmen" siteyi engellemiyor diye bu kez TİB ve Başkanı Fethi Şimşek hakkında suç duyurusunda bulundu. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı durumu inceledi ve TİB Başkanı hakkında kovuşturmaya gerek olmadığı kararını verdi. Çünkü yukarda da belirttiğim gibi, TİB'in internet konusunda 5651 ile sınırlı bir yetki alanı var. Ama Kılıçdaroğlu bu karara bu kez başka konularla ilgili olarak şu sıralar ün kazanmış bulunan Sincan Ağır Ceza Mahkemesi nezdinde itiraz etti. (Malum, TİB aynı zamanda yasa çerçevesinde iletişim dinleme işlerine de bakıyor. Sincan Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Osman Kaçmaz da Ergenekon davası kapsamında dinlemeye takılanlardan biri. Bir şey ima etmiyorum, yanlış anlaşılmasın, ama sonuçta Kılıoğlu'nun mahkeme seçimi böyle oldu.) Mahkeme de TİB Başkanı Fethi Şimşek hakkındaki takipsizlik kararını kaldırdı ve "görevi kötüye kullanmak"tan kamu davası açılmasına karar verdi. Bu karar ilginç. Çünkü 5651 birçok konuda çok muğlâk bir kanun olmasına rağmen, TİB'in yetkileri konusunda kanun da yönetmelikler de çok net: TİB, 5651 kapsamındaki 9 katalog suçla ilgili olarak erişim engelleme yetkisine sahiptir. Nokta! Sincan Ağır Ceza Mahkemesinin kararının gerekçesini bilmiyorum. Malum, biz sade vatandaşlar öyle isteyince bu tür bilgilere ulaşamıyoruz. Ama kanunu ve yönetmeliği bildiğim için bu yargılamanın sonucu hakkında da pek kuşkum yok. Fethi Şimşek görevi kötüye kullanmış olamaz, çünkü yetkisi yoktur, dolayısıyla beraat eder. Bu durumda ortaya ekilecek başka bir verimli arazi çıkar tabii, o başka!
Bu arada Kılıçdaroğlu'nun avukatının "Youtube" benzetmesi tamamen temelsiz. Youtube, 5651 kapsamındaki katalog suçlardan biri olan "Atatürk'ün manevi şahsiyetine hakaret" ten engellendi, herhangi bir siyasetçiye hakaretten değil. TİB 5651 ile kurulmuş ve yetkileri bu kanunla sınırlı bir kurum. Youtube'u kapattı, çünkü kanun öyle diyor. Kılıçdaroğlu Medeni Hukuk'a dayanarak hakaret davası açtı. Mahkeme kararını uygulamak mahkemece tebliğ edilmesi gereken ISS'lere düşüyor, TİB'e değil.
Neyse, sonuç olarak, eğer mahkemenin Facebook ile ilgili kararı uygulansaydı, sonuç Facebook'un toptan engellenmesi olacaktı. Şimdi, bazıları da diyorlar ki, "Kılıçdaroğlu, ilgili grubu engellemek için başvurdu, Facebook'u kapatmak için değil." Bu, bilgisizlikten ileri geldiğini düşünmek istediğim bir çıkarsama. Çünkü TİB ve ISS'ler "nesne temelli engelleme" yani sadece ilgili içeriğin engellenmesini sağlayacak teknoloji konusunda herhangi bir yatırım yapmadıkları ve onları bunu yapmaya zorlayan herhangi bir düzenleme de bulunmadığı için, sonuç, her zaman, istisnasız olarak sitenin toptan erişime engellenmesi oluyor. Avukatlar da bu durumu bal gibi biliyor. Yani, eğer Kılıçdaroğlu'nun şikayeti sonucunda alınan karar uygulansaydı, sonuç Facebook'un toptan kapatılması olacaktı. Kimse "valla ben sadece o sayfayı engelletmeye çalıştım" demesin. Nitekim Kılıçdaroğlu'nun avukatı da klasik başvuruyu yapmış zaten: "sayfaya, "mümkün değilse" siteye diye. Eh, mümkün olmadığı bilindiğine göre, bu da ba Facebook'u toptan engellemeye çalışmak demek oluyor...
Facebook ilgili sayfayı kaldırıp grubu kapatmasaydı, Türkiye'nin koşulları gereği toptan engellenecekti. Bunu Kılıçdaroğlu da avukatı da gayet iyi bilmektedir. Hele ki Kılıçdaroğlu gibi, siyasi faaliyetinin önemli bir bölümünü hukuki takip işine vakfetmiş bir siyasetçi! İşte, bu bilgi dahilinde, "notice&takedown" yöntemi yerine bu hukuki prosedüre başvurmak, sansür girişimi değil de nedir?. Bu dava şekil itibarıyla A. Oktar davalarıyla birebir aynıdır ve aynı şekilde sonuçlanmıştır. Tek fark, dava sonrasında Facebook'un akıllı davranıp sayfayı kaldırması olmuştur.
Türkiye'de bir sitede size yapılan hakareti, o siteye erişimi toptan engelletmeden önlemenin tek yolu o içeriğin siteden kaldırılmasını sağlamaktır. Bunun için de hem hukuki yolları kullanırsınız hem de site yöneticileriyle irtibata geçersiniz. Nitekim Facebook içeriği kaldırmış ve grubu kapatmış. Ne zaman yeni bir düzenleme ile ISS'ler ve TİB'in tek bir sayfanın ve belli bir içeriğin engellemesi için yapmaları gereken yatırım zorunlu kılınır, o zaman bu gibi durumlarda sansürden söz etmekten kurtuluruz. (Yanlış anlaşılmasın, sansür devam edecektir, ama biraz daha zorlaşacaktır sadece. Bu arada, "nesne temelli engelleme"nin de bazı sakıncaları olduğunu şöyle bir belirterek geçeyim…)
Bu karmaşık, siyasi açılımları olan ve dezenformasyona battığımız olayın umarım hepimize öğrettikleri olmuştur:
Türkiye'de internet sansürünün tek sorumlusu 5651 sayılı internet yayıncılığı yasası değildir. Terörle Mücadele Kanunu, Medeni kanun, Türk Ceza Kanunu, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu gibi düzenlemelerde erişim engelleme konusunda yargıya müphem bir hareket alanı bırakan birçok madde bulunmaktadır. İnternet sansürüyle mücadele, fikir, ifade ve iletişim özgürlüğü odaklı olarak çok daha geniş bir çerçevede verilmelidir. Bu yasalar da mutlaka birey hakları korunarak yeniden düzenlenmelidir. İnternet ve bilişimle ilgili olarak yargı mensupları eğitilmeli ve uluslararası internet hukuku prensipleri konusunda bilgilendirilmelidir. Adli bilişim (computer forensic) konusuna önem verilmeli, özellikle de delil toplama ve analiz etme bakımından uluslararası standartlara uyulmalıdır. Konuyla ilgili ihtisas mahkemeleri kurulması konusu da hukuki çerçevemiz göz önünde bulundurularak değerlendirilmelidir. Ama AKP'nin, CHP'nin, MHP'nin ve dönemin cumhurbaşkanının ortak ürünü olan, ana akım siyasetin ve medyanın elbirliğiyle kotardığı 5651 sayılı anayasaya aykırı yasa bir an önce iptal edilmelidir. İnternet gibi, bilgi toplumu ve ülkenin kalkınması ve refahıyla doğrudan ilgili bir alanda olumsuz düzenlemelerden kaçınılmalı ve artık gelişmiş ülkelerde standart bir araç haline gelen "hukuksal risk analizi"ne başvurulmadan düzenleme yapılmamalıdır. Yani bir düzenlemenin ülkeye neye mal olacağını analiz etmeden kestirme yollara sapılıp topluma zarar verilmemelidir.
Bu olayın siyasi tarafları olduğu ve konu da Facebook olduğu için bu kadar yankı yarattı. Yoksa hemen her gün kaç site engelleniyor, ruhumuz bile duymuyor! Üstelik bunların neden engellendiği konusunda mesela TİB bir açıklama bile yapmıyor. Bakın, işte asıl bu konuda "görevini kötüye kullanıyor"! Bunu bilmeye hakkımız var çünkü.
Açıkça söyleyeyim, ben Facebook'un da engellenmesini tercih ederdim. Hatta Google'ın da… Memlekette tepki uyandırmak ve kamuoyu oluşturmak için bu tür "skandallara" ihtiyacımız olduğunu düşünmeye başladım çünkü. Youtube kesmiyor…
Ataletin avara kasnak dolabında dönenip dururken ilerlediğimizi zannediyoruz.

Son olarak, bu beş aylık eski haberin "Sincan&Ergenekon&Hükümet&Muhalefet" formülüyle yeniden pişirilmesine tamı tamamına 12 saat geç tepki verdi diye "Sansüresansür" hareketine, "vay siyasi davranıyorsunuz, görmezden geliyorsunuz" diye yüklenenlere bir çift söz söylemek isterim: Sansüresansür hareketi "minumum ortak payda"da uzlaşmak temelinde işlev görür. Bu ortak payda da, fikir ifade-iletişim özgürlüğü odaklı olarak, kimden gelirse gelsin, her türlü sansür girişiminin karşısında durmaktır. Sansüresansür hareketinin kendisine ait bir siyasal tavrı bulunmamaktadır. Üyelerinin siyasi görüşü de hareketi bağlamaz. Biliyorum, kabul etmesi zor geliyor, ama böyle…
Olmadı yani, olmadı… Kendinize bir bakın: Bu olayla ilgili olarak beş ay geç kalmışsınız siz… Çoğunuz yıllarca geç kaldınız. Çünkü ülke bu yola taa 2000'de girdi… İşte bugünlere geldik…
Biz, enerjinizi her türlü sansüre karşı kullandığınızı görmek isteriz. İster "sansüresansür" deyin, ister "sansüre hayır, basta, non, vs." deyin… Çünkü ister inanın, ister inanmayın, bu gidişat hepinizi bir biçimde etkileyecek. Sansür bir mekanizmadır, siyasi partisi, sahibi, aklı yoktur, dokunmayacağı fikir, ifade, iletişim kanalı olamaz.
Böyle giderse hepiniz engelleneceksiniz. Siz hala "internetinizin ayarlarıyla oynayın"!

Kayıt:

İlgili Frienfeed girdileri:
http://friendfeed.com/mserdark/328c0c85/kemal-kilicdaroglu-nun-facebook-u-sansurleme
http://friendfeed.com/melihbayramdede/8120b2c7/sincan-agr-ceza-mahkemesi-kemal-klcdaroglu-nun
http://friendfeed.com/tinca/18853da5/fwd-klcdaroglu-dan-facebook-soku-haberi
http://friendfeed.com/sansur/d2e7d1df/klcdaroglu-dan-facebook-soku-haberi
http://friendfeed.com/miocaro/3ecb7b78/sansuresansur-kemal-klcdaroglu-nun-facebook
http://friendfeed.com/ozuckan/f095f323/facebook-kapansn-bence-hatta-onu-uc-vakitte
TİB Basın duyurusu:
http://www.tk.gov.tr/Basin_Duyurular/Bulten/2009/tib06082009.pdf
Haberler:
http://www.internethaber.com/news_detail.php?id=202710
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/12224699.asp?gid=229
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/12124337.asp
http://www.haberturk.com/yazioku.asp?id=10615
http://www.nethaber.com/Politika/111075/Kemal-Kilicdaroglu-Facebook-hakkinda-kapatilma-karari-aldirmisti
http://www.aksam.com.tr/2009/08/07/haber/guncel/5628/simsek_e_yargilama_karari_.html
http://www.ntvmsnbc.com/id/24981592/
http://www.ntvmsnbc.com/id/24989498/
http://www.sabah.com.tr/Siyaset/2009/08/06/baskana_facebook_davasi
http://www.haberform.com/haber/facebook-kilicdaroglu-kilicdaroglu-gkkli-iddiasi-25119.htm
http://sondakika.com/haber-kilicdaroglu-facebook-u-kapattiramadi-1731873/
http://arkasokak.net/ana-sayfa-haberleri/52592-facebook-kilicdaroglunu-yendi/

6.08.2009

SansüreSansür Kemal Kılıçdaroğlu'nun Facebook olayında kapatma kararı çıkarttırmasına tepki duyuyor.

Bunu söylememe bile gerek var mı bilmiyorum ama varmış demek ki. Sansürün her türlüsüne karşıyız, kimden geldiğinin önemi yok.

Zira öyle olmasak sitemizde bize ana avrat düz giden postları da yayınlamazdık mesela. Facebook grubundaki yorumları filtrelerdik ya da ADD ile A.O'yu aynı anda eleştiremezdik, birinden birini seçerdik.

Biz öyle yapmadık. Aynı düşüncede olduğumuz, oy verdiğimiz insanlar dahi olsa sansürü uygulayanlar, sansüre karşı durmayı seçtik.

Dolayısıyla evet. Sansüresansür Kılıçdaroğlu'nun Facebook'un kapatılmasını istemesini tabii ki kınıyor. Hatta A.O'dan daha fazla kınıyor. Bu sansürle savaşacağına inanılırken, seçim kampanyasında interneti kullanımıyla öne çıkarken, şimdi yanlış işleyen çarkların avantajlarından faydalanmayı seçmemeliydi. Derdi her neyse ne, başka türlü bir savaşı seçmeli ve hatta kalkıp demeliydi ki: "Evet böyle bir olay var ama ben kapattırma talebiyle gitmeyeceğim. Onun yerine başka her yolu deneyeceğim çünkü kapatılmalara ve sansüre prensipte karşıyım, bu ülkenin insanlarının bilgiye erişimini engelleyecek herhangi bir şeyin parçası olmak, buna katkıda bulunmak istemiyorum."

Olması gereken buydu, olmadı.

Daha önce google pages vs. ADD olayında yazmıştım, sansürün parçası olmak, bunu kabullenmek demektir ve bu, hiçbir şekilde, ileri görüşlülüğe sığmaz.

Hatta ben, şahsen ben, yani Deniz Tan, bu durum karşısında o kadar büyük bir hayal kırıklığı içindeyim ki... A.O gibilerden zaten başka türlüsünü beklemiyorum ama oy verdiğim, baya ciddi şekilde desteklediğim bir politikacının bile bunu yapıyor olması beni inanmadığım, sevmediğim partilerin yapmasından daha fazla etkiliyor, daha fazla umutsuzluğa sürüklüyor. Geçin sırf oy verdiğim bir politikacı diye eleştirmemeyi, görmezden gelmeyi, ben bir seçmeni olarak, kendisi tarafından ekstra aldatılmış hissediyorum kendimi. Kendisine oy vermemiş olanlardan, kendisini sevmeyenlerden daha çok tepkiliyim bu yüzden. Bu da benim kendi şahsi görüşüm, merak edene.

İşin en ilginç yanı ise ilk 12 saat içinde tepki vermedik diye bin türlü suçlamaya maruz kalmamız oldu. Olay bugün patladı, nedir ne değildir, beklemek isterdim. Bugün geçirdiğim kötü ve yoğun günün etkisiyle değil, yarın sakin kafayla farklı kaynaklardan araştırarak, özenerek yazmak isterdim bu yazıyı. Olmadı. Tepki istediniz ve illa ki şimdi olsun istediniz. Peki o zaman, buyrun tepki. Evet hiç de araştıramadım ve evet, duygusal bi yazı. İstediğim etkinlikte değil. Ama bunu siz talep ettiniz.

O yüzden buyrun:

Evet, SansüreSansür Kemal Kılıçdaroğlu'nun Facebook olayında kapatma kararı çıkartırmasına tepki duyuyor.

Sansüresansür olarak politikleşmedik hiç. Şimdi de politikleşmiyoruz ve hala ve her zaman şunu savunuyoruz:

"If we don’t believe in freedom of expression for people we despise, we don’t believe in it at all." — Noam Chomsky

Yani ne diyor? Sevmediğimiz insanlar için bile ifade özgürlüğü olması gerektiğine inanmıyorsak, ifade özgürlüğüne hiç inanmıyoruz demektir.

Ama biz inanıyoruz.

Ben karar verdim.İ-na-na-mı-yo-rum!

Sevgili devlet büyüklerimizin hayranıyım ben.Öyle ki gidip bir koşu imza alacağım gördüğüm yerde! İsteyeceğim onlardan, şu sansürün altına bir imza, şunun da lütfen.Hatta gözünüze siyah bant çekelim, sonra böyle bir foto alalım.Madem hayırlı ve güzel bir iş yaptık ee o zaman sizin fotoğrafınızda bu hayırlı(!) ve güzel(?) işin yer almasının bir mahsuru olmasa gerek.Facebook'ta PKK'lı videolar varmış.Bu yüzden kapatılsınmış.Hatta dişe diş kora kor mücadele edilsinmiş.Oldu o zaman, dışarıda bomba patlatıyorlar PKK'lılar, hemen bir saniye vakit kaybetmeden sansürleyiniz efenim.Maazallah psikolojimiz bozulur, PKK'lı oluveririz.Hatta siz bizi bu hayattan soyutlayınız yaşamayalım.Benim yerime sınava da girin lütfen.Nasıl olsa her şeyi yapıyorsunuz benim yerime.Hangi takımı tutacağımı söylemediniz ama ! çok bozuldum şimdi.Hele ki o beyaz pantolonun altına hangi renk(!) superstar giyeceğime karar vermemişken bu yaptığınız olmadı ama.Mesela internet hızımı da seçmeyi bana bıraktınız, benim daha aklım yetmez lütfen bir el atın...Hani Facebook'a girip girmeme sen karar veriyorsun ya.Bunlara da bir el at be hacı...

Çok sıkıldım geçen.Çıktım dışarı, üç beş tur atarım düşüncesiyle.Bir de ne göreyim! Kız mor gömlek giymişşşş.Sordum sen mi seçtin bunu giymeyi diye.Demez mi ayna karşısında deneyerek seçtim.Eyvah! dedim ve hemen uzaklaştım.Devlet büyüklerimiz bir yargıya varmadan gömlek giymiş kızcağız.Ağbi naptın sen yaa diyesim geldi sayın büyüklerim size! Baksanıza kız o kadar çaresiz kalmış ki kendi karar vermiş ne giyeceğine.Çok üzüldüm...Psikolojisi çökmüştür.Eee haklı olarak tabi.Yoksa bizim kültürümüzde yok yani kendi başına karar vermeler ne istediğini belirtmeler vesaire.Haliyle böyle bir durumda kalınca kızcağız psikolojikmen, sizin yaptığınız binalar gibi çöküverdi.Eee buna da alışığız sorun yok.Hadi öptüm.Selametle...