28.04.2009
Sansür ve susan reklamcılar...
Oysa dünyada viral pazarlama giderek önem kazanıyor. Viral ve gerilla mecralar ana mecraların önüne geçiyor her geçen gün, WOMM'in önemi artıyor. Bloglar, vloglar, facebook, youtube... Her şey artık viral olarak yayılmaya başladı. Bizim ise bu önemli mecramız tehdit altında. Bir kampanya düşünüyoruz, bunun viral ayağı demeden önce bir kez daha düşünüyoruz çünkü artik Youtube yok. Bugün Blogger gitti. Yarın kimbilir hangisi gidecek bilemiyoruz.
Ve biz reklamcılar, dijitalciler, tasarımcılar, webciler hep susuyoruz. Oysa bu en çok bizi etkiliyor, bizim mesleğimize sekte vuruyor, dünyadaki gelişmelerin gerisinde kalmamıza sebep oluyor. Onlar yeni mecralar derken, bizim hep ve hala TV, basın, radyo odaklı düşünmemize neden oluyor. Sonra soruyor muyuz, bizim sektör neden gelişemiyor diye bu ülkede? Müşterilere söylenmeyi bırakıp çuvaldızı kendimize batırsak ya, ne yapıyoruz ki biz gelişsin diye reklamcılık?
Bugün reklam alanlarımız kısıtlanıyor, mecralar erişime engelleniyor ama bizden çıt yok. Oysa ki biz değil miyiz, buralardan para kazanan? Bizim işimiz değil mi bir şeyleri duyurmak, "awareness" yaratmak? Biz değil miyiz ödül almak uğruna paraları bayılıp, ghost ilan yayınlayan? Biz değil miyiz sosyal sorumluluk ilanlarını kreativite adına güle oynaya yapan?
Gelin görün ki bir ortak bildiri bile yayınlayamıyoruz sansüre karşı. Ironik değil mi?
Biz, bir avuç insan, tamamen sivil inisiyatifimizle Sansüre Sansür diye bir hareket başlattık, pek çok gazetede haber olduk. Reklam dünyasından, reklam dergilerinden çıt çıkmadı. Bir poster hareketi yaptık, yaratıcı olamıyoruz, müşteriler bırakmıyor diye ağlayan kreatiflerden katılım olmadı. Şimdi posterlerimizi sergiletmek istiyoruz, ama nasıl yaparız bilemiyoruz. Kendi cebimizden baskı parası toplamayı, galeri kirasını vermeyi düşünüyoruz çünkü sansürün en çok etkilediği sektör, yani bizim de içinde bulunduğumuz sektör, bizi görmezden geliyor, elini taşın altına koymuyor. Bir kişi kalkıp, bir durun biz basalım posterleri demiyor. RD, RV, RYD ve diğer tüm ilgili dernekler susuyor. Internet haberlerimizle çalkalanırken reklam dergileri konuya dair pek bir haber yapmıyor, böyle de bir hareket varmış demiyor. Reklam yazıları'na yolladığımız bu mektup, 3-5 tebrik ve daha çok kızgın cevaplar dışında pek de bir cevap almıyor, bir tartışma yaratamıyor.
Biz, bir avuç insan, kendi kendimize ses çıkarmaya çalışıyoruz ama bir yere kadar ulaşabiliyoruz çünkü günün sonunda, değişim için arkanda güçlü isimler olması gerekiyor. Bir kurumun kalkıp, siz benim reklam alanımı kısıtladınız diye baskı uygulayabilmesi gerekiyor. Baskı üç-beş idealist insanin bağırmasıyla olmuyor, günün sonunda maddi kayıplarla acılıyor karsı davalar, Youtube'dan reklam arşivlerini izliyordum, artık izleyemiyorum da değil. Sadece prensipte karşı olmak yetmiyor değişim için, somut şeyler gerekiyor. Ama reklam verenler susuyor, reklamcılar susuyor, webciler susuyor.
Oysa ki kalksa şu büyük derneklerden biri, toplu bir bildiri yayınlasa, ajanslar altına imza atsa, sansüre karşı ilanlar çıkılsa, posterler sergilense, o olsa bu olsa, belki bir şeyler değişebilirdi. Ne de olsa en iyi bildiğimiz iş kamuoyu yaratmak, bilinirlik sağlamak değil mi bizim?
Maalesef reklamcılar sadece reklam sektöründeki dedikodulardan bahsediyor, çıkan reklamları eleştirmeyi biliyor. Sektörün geleceği adına böylesine tehlikeli bir ortam varken, bir şahsın kalkıp bir gazeteyi kapattırabildiği bir saçma uygulamalar silsilesi içinde yaşıyorken, koskoca blogger kapatılırken, dünya aya giderken ve biz yerimizde saymaya hatta geri gitmeye mahkum bırakılırken, sadece TV reklamlarının eleştirisi yapılıyor.
Ne zaman uyanacak bu sektör? Bu sansür TV'ye sıçradığında mı? Zaten hâlihazırda sıçramıyor mu?
Fransa'da koskoca Saatchi, internet sansürüne karşı yapılan kampanyaya destek vermiş, bizde çıt yok. Hayret.
Açıkçası, reklam sektöründen, reklam verenlerden, dijital ajanslardan, web tasarımı yapanlardan destek bekliyoruz. Sansüre karşı bir şeyler yapmak için hepinizi geç olmadan harekete çağırıyoruz.
Sınırları olmayan haberciler: Sanal sansür, Olcayto Cengiz
Olcayto Cengiz'in yazısını aynen aktarıyorum;
Biz hala duralım. Biz derken, 3-5 haddini bilmeyip sansüresansür‘le cevap vermeye çalışan, bana dokanmayan yılana ben kapıyı açarım demeyip “Bi dakka bu işin sonu fena”diyen ipe sapa gelmeyen çoluk çocuk internetçiden bahsetmiyorum. (bizden söz ediyor kendisi:)
Biz.
Sesli okuyun; “BİZ”.
Sansür mekanizmasının tıkır tıkır sistemli bir şekilde işlediği cinnet vatanımda her geçen gün bir şeyler kapanıyor, yasaklanıyor, engelleniyor. Bunların başında internet, yani haber alma -kusura bakmayın siz sevgili kırmızı koltuk sakinleri, porno ya da küfür değil, haber alma- özgürlüğü kısıtlanıyor.
İnternet kullananlar, blog yazanlar, bilgi aktaranlar “sarı basın kartı” sahibi olmadığı için mi bu yok sayma? Hadi öyle diyelim, bu ülkenin gazetecileri nerede? Nerede kaldı gerçek gazetecilik, “babali” ruhu?…
12 Mart, 2007′den bu yana “Sınırları olmayan haberciler” tarafından “Dünya sanal sansüre karşı durma günü” olarak nitelendiriliyor. Bilen var mı?
Birileri halen kendi yağında kavrulup bir şeyleri değiştirme çabasında bulunsun memleketimde, bakınız Fransa’da, evet burnundan kıl aldırmayan, insan hakları beyannamesi gibi bir mevzuyla adı birlikte anılan Fransa’da internet sansürüne karşı bu haberciler nasıl bir gerilla taktiği uyguluyorlar.
Üstelik Saatchi&Saatchi’nin yardımıyla…
Biz de buradan bakıp “Helal olsun, yürü be” diyip, ktunnel’ı tıklayalım hadi.
Saatchi & Saatchi, Paris tarafından yapılmış harika bir gerilla film var ancak teknik yetersizlerim yüzünden buraya akaramadım. Olcayto'nun sitesinden izleyiniz derken Sunipeyk yetişti imdadımıza. Buyrun buradan izleyin.
Saatchi & Saatchi, Paris, France
YY/CD: Christophe Coffre
SY/RY/AD&C: Olivier Gamblin, Arnaud Van Den Abeele
12.04.2009
Sansür ve Atatürkçülük
Bugün gazetelerde google'ın kapatılmasına ilişkin talep ile savcılığa gittiğiniz yazıyor.Gerekçe ise google araması sonucunda bulduğunuz bir takım Atatürk karşıtı video'lar.
Ben de Atatürk'çüyüm ve hatta iddia ediyorum ki sizden daha Atatürk'çüyüm. Çünkü ben Atatürk'ün bu gençlik için istediklerinin, hayal ettiklerinin gerçekleşmesini istiyorum. Onun eğitime verdiği önemle, eğitimin önem kazanmasını, okuyan - yazan -düşünen bir toplum olabilmeyi, çağdaş medeniyetler seviyesine çıkabilmeyi istiyorum; sansürün pençesinde kıvranan, İran, Suudi Arabistan gibi ülkelerle birlikte internet sansürü uygulayan, interneti özgür bırakamayan, bence bir nevi kitap yakan ülkeler arasında olmayı değil.
Oysa siz, Atatürkçü Düşünce Derneği olarak, "Atatürk" bahanesi ile, O'nun fikirlerine, öğretmeye çalıştıklarına tamamen ters bir şey yapıyorsunuz. Binlerce insanın kaynak olarak kullandığı bir web sitesini kapattırmaya, insanların günümüzün en önemli mecrasına erişmesine sekte vurdurmaya çalışıyorsunuz.
Bu mudur Atatürkçülük? Sansür gerçekten Atatürkçü düşünce ile bağdaşıyor mu sizin için? Bağdaşıyorsa, ben sizi yanlış anlamışım çünkü. Eğer bağdaşıyorsa, Atatürk'e bir hakaret var diye bütün Google'i bu insanların elinden alacak kadar, bunu riske atacak kadar bencil ve dar kalıplar içinde düşünüyorsanız siz Atatürk'çü asla olamazsınız.
"Beni görmek demek behemahal yüzümü görmek demek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu kafidir."
Siz onun fikirlerini anladığınızı mı düşünüyorsunuz? Anlıyorsanız, neden A.O. gibilerin bu ülkeye yaptığı kötülüğü bir de siz yapıyorsunuz? Anlıyorsanız, neden bu ülkenin bilgiye erişiminin kısıtlanmasına katkıda bulunuyorsunuz?
Kapatılan web siteleri ya da yakılan kitaplar... Ne fark var? Atatürk'e hakaret eden bir kitap bulsanız, onu da yaktıracak mısınız? Bu çağda kitap yakan zihniyete dönmemizi mi isterdi Atatürk? Peki siz bunu yaparsanız, bunun sonunun nereye gideceğini görebiliyor musunuz? Göremiyorsunuz belli ki çünkü at gözlükleriyle bakıyorsunuz.
Atatürkçü Düşünce Derneği olarak sizin sansüre savaş açmış olmanız gerekirdi esasında geçin şunu yapmayı.
Ben artık sizin samimiyetinize inanmıyorum.
Bu hatadan tez zamanda dönmeniz dileğiyle.
Google da sansürden nasibini alacak mı?
Bugün öğrendim ki Atatürk’ün kişilik haklarına ve manevi şahsiyetine ağır hakaretler içerdiği öne sürülen bir site nedeniyle arama motoru Google da kapanma tehlikesiyle karşı karşıyaymış. Atatürkçü Düşünce Derneği “Kemalizmin karın ağrısı” yazıp da googlelayınca bulunan sitede Atatürk'e ağır hakaretler içeren ifadelerin olmasını gerekçe göstererek Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunmuş. Arama motoru yöneticilerinin cezalandırılması ve Google'ın Türkiye'de erişime kapatılmasını istemiş! Bu sitenin Google tarafından desteklendiği belirtilmiş dilekçede.
Derneğe bazı sorular sormak gerek bence.
1. Bilgi ve iletişim çağının sonuna geldiğimiz bir dönemde bunu yapmak sizce Atatürk'e hakaret değil midir?
2. Yeni iletişim teknolojilerini biraz olsun anlamaya çalışmak O'na layık olmak adına atılacak daha akılcı bir yaklaşım değil midir?
3. Atatürk'ün düşüncelerini savunmak demek savcılığa suç duyurusunda bulunmaktan mı geçer? Yoksa daha çağdaş yöntemler bulma ihtimaliniz var mıdır?
4. Teknolojiye savaş açıp, zaten ağır işleyen adalet mekanizmasını daha da yavaşlatacağımıza onu anlayıp, kendi teknolojimizi üretmek sizi/bizi daha özgür ve güçlü kılmaz mı?
1.04.2009
Göbeğini kaşıyan adamı huzursuz etmek!
Herkese merhaba.
Sanırım bir önceki arkadaşımızın yazısında, hareketin, eylemlerin bizi tatmin etmediğini açıkça görüyorsunuz. Bahsettiği gibi herkesin yapabileceği, sadece internet sitelerine uygulanan sansürler değil diğer mecralarda yapılan ve daha önce yapılmış sansürleri de içine alacak, aynı zamanda toplumumuzun tüm katmanlarının anlayabileceği, destek olabileceği bir eylem planına ihtiyacımız var.
Bu eylem öyle bir şey olmalı ki bir dernek, bir grup oluşunca anamızın babamızın bile bize terörist gözü ile bakabildiği ülkemizde insanların çekinceleri olmadan katılabileceği bir eylem. Öyle bir eylem ki herkesin katılabileceği basitlikte bir eylem. Öyle bir eylem ki çok basit, çok kolay ve çok eğelenceli.
Biz toplum olarak eylemci insanları çok sevmeyiz, onlara huzur bozan boş beleş işler yapan insanlar olarak bakarız, bunun ülke tarihimizde yaşananların etkisi ile olduğunu az çok kitap okumuş yaşdaşlarım bilirler. Fakat nereye kadar? Biz, siz, ben, sen göbeğini kaşıyan adamlar.
Evet öyle bir eylem ki göbeğini kaşıyan adamın dahi hoşuna gidecek, huzursuz olacak, katılmak zorunda hissedecek.
Akşam işinden evine gelen abimiz, televizyonu açıyor koltuğuna oturuyor ve bizden habersiz, sansürlerden habersiz çünkü ne verilirse onu yiyen bir abimiz o. Abi deyip geçmeyin, o abiler oy veriyorlar ve Türkiye'nin yarısından fazlası o abi. Yani bizler onları da bu işin içine katmak durumundayız.
Şimdi dostlar, biz çekirdek grup diyebileceğimiz bir çevre insanına sesimizi duyurduk, ilk eylemle belli bir olgunluğa eriştik, şimdi gerilla harekatına başlama vakti gelmiştir. Göbeğini kaşıyan abilere sansürün sözlük anlamını öğreteceğiz, daha sonra örnekleri gösterip bunun neme nem bir şey olduğunu anlatacağız.
Facebook'da çok acayip gruplar var, bazen bakıp -yahu binlerce kişi nasıl oluyor da bu grupta toplanıyor diyenleriniz vardır benim gibi. Yine aynı şekilde çoğunuzun sadece internet ve benzeri iş dallarındaki insanların bir araya geldiği buna benzer toplantı vb. şeyleri görüyorsunuzdur. Bilmemiz gereken en önemli konu "bize kimse/hiç bir şirket sponsor olmaz" biz onları mecbur bırakırız, bu işler böyle. Biz enteresan, dahiyane ve zekice bir hamle, bir eylem yaparsak şayet ve bu abilerimizin dikkatini çekerse göreceksiniz peşimizden koşacaklar.
Haydi şimdi herkes diğer bize göre normal insanlardan da fikir alarak eylem planlarını yazmaya; bilgi@sansuresansur.org
Bu kadar miydi?
Yine bir sey yapsak keske. Cunku bir gaza geldik, bir seyler yaptik, konuyu gundeme tasidik. Cok da guzel gitti her sey ama sonra gazimiz sondu, ve biz susmaya basladik.
Eksi sozlukte bizden pek hoslanmayan bir arkadas vardi, o yine elestirmis bizi, "nooldunuz bitti mi" diye, cevap vermek istedim, verecek cevap bulamadim. Hakkaten noolduk, bitti mi? bu kadar miydi sesimiz?
Dusunelim derim ben, tartısalim, bloglarimizda, sitelerimizde nasil bir sey baslatabiliriz. İlgiyi cekecek, konuyu tekrar gundeme tasiyacak ne yapabiliriz? Keske Youtube'un birinci yildonumunde yapsaydik, o da kacti :) Olsun ama bahaneye gerek yok cunku bahanemiz zaten baki, siteler hala kapaniyor mu, kapanıyor. O zaman niye duralim?
Biz bir dernek degiliz, biz bir avuc internetciyiz. O yuzden yuruyuslere katilacak kadar organize olamiyoruz. Ama biz de kendi bilgilerimizi kullanarak, bir şeyler yapabilecegimizi gorduk. Kıvılcımı internette çakabiliriz biz, yeterince buyuk bir kivilcim oldugunda gercek hayata taşınıyor zira. Eşyanın doğasına aykırı bir şey yapmamıza gerek yok, biz internetciyiz ve orada olmaliyiz belki de. Belki de sonrasinda o kadar tepki koyamamizin da sebebi buydu, yuruyustu, sergiydi gibi islere kalkistik, olay bizim uzmanligimizdan cikti :) Oysa ki blog tepkisini, surdurseydik, gazetelerin televizyonlarin ilgisini cekmistik zaten. Belki de hic baska bir sey denememeliydik.
Bana sorarsaniz bize isik kapama gibi bir sey gerekiyor. Herkesin kolaylikla katilabilecegi, uzun surelere yayilan, insanlara bir deneyim yasatan, anlamli bir tepki. İsik kapamanin internetcesi belki. Nedir o, onu bulmak gerek?
Tepkiyi koyup, insanlara konuyu hatirlattiktan sonra, basinin ilgisini cektikten sonra, cozum odakli oneriler gundeme gelecektir zaten. Avukatlar, dilekceler, mahkemeler... Ama bunlar su an icinde oldugumuz uyusuklukla olacak gibi değil.
Ortaya atiyorum iste. Bir cinfikir gerek bize. Cinfikirli bir internet protesto fikri. Yok mu fikriniz? Hadi tartisalim.