Bu kısaltmayı daha sık duymaya alışın: RTÜK... Gerçi bu kurum geleneksel, ana akım medyanın “denetimi” ile memur edildiği için adı sık sık “sansür” sözcüğü ile yan yana gelir. Ama yakında faaliyetlerini internette de hissetmeye başlayacağız. Bu bakımdan son vukuatını sizlerle paylaşalım istedik. Çünkü internette de farklı davranmayacak. Dahası, devlet bununla da yetinmeyecek. Tüm iletişim alanının sansürleneceği günleri de görebiliriz!
Bu ortamda internet sansürü ile ilgili yazılar okumaya alıştınız. Bu kez farklı bir sansürden, ülkemizde köklü br geçmişi bulunan basın ve haber alma özgürlüğü ihlalinden söz edeceğiz. Aslına bakarsanız bu sansür türü internet sansürlerinden özde farklı değil. Sansürün tezahür etme biçimi farklı sadece. İnternet sansürü, diğer sansür biçimleriyle aynı yerden, aynı baskıcı zihinsel yapıdan ve yönetim şeklinden besleniyor.
Bu ülkede düşünce ve ifade özgürlüğünün en kolaylıkla çiğnendiği alandır basın ve haber alma özgürlüğü. Basına uygulanan sansürün ağır bir tarihi vardır. Basın özgürlüğü yasalarla güvence altına alındıktan sonra da bu ihlalller durmamıştır. Basın hala tam anlamıyla özgür değildir. Tehdit edilen, tutuklanan, hapse atılan, hatta öldürülen gazetecilerin, medya mensuplarının durumu göz önünde tutulduğunda, sansür hafif bile kalır. Bütün bunları biliyorsunuz.
Çok değil, daha bir hafta önce Express Dergisi yazarı İrfan Aktan, yazdığı bir yazı için Terörle Mücadele Kanunu’na dayanılarak suçlandı ve 1 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırıldı. Derginin genel yayın yönetmeni Merve Erol da ağır para cezasına. Bu sadece son örnek. Kabarık bir sicile sahibiz. Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün 2009 raporuna göre Türkiye basın özgürlüğü bakımından “en kötü elli ülke” arasında.
Dün, "Radyo Televizyon Üst Kurulu” (RTÜK), Fatih Altaylı'nın hazırlayıp sunduğu Teke Tek programında yazar Sevan Nişanyan'ın Ermeni soykırımına dair düşüncelerini gerekçe göstererek HaberTürk televizyonuyla ilgili yayın durdurma cezası verdi. RTÜK 16 Haziran'da aldığı ve 21 Haziran'da da tebliğ ettiği kararında, program konuklarından Nişanyan'ın sözlerinin "Türkiye Cumhuriyeti'ni küçük düşürdüğünü" iddia ederek "eleştiri sınırlarının aşıldığını savundu.RTÜK'ün kararının gerekçesi olarak, moderatör konumundaki Fatih Altaylı'nın yerine Nişanyan'la tartışmak üzere stüdyoda bulunan Yusuf Halaçoğlu'nun yanıt vermesini gösteriliyor.
Basın özgürlüğünün, düşünce ve ifade özgürlüğünün, haber alma özgürlüğünün açık ihlali anlamına gelen bu karar, bir siyasal sansür örneği. Sorun yeni RTÜK yasasının basın özgürlüğünü ihlal etmesinden kaynaklanıyor. RTÜK’ün kararla ilgili gerekçesi ise akıllara ziyan: Moderatörün görevini resmi tezlerin savunusuna indirgemeye çalışan, alternatif görüşlerin dile getirilmesine katlanamayan, bu görüşlerin program yöneticisi tarafından susuturulmasını talep eden bir karardan söz ediyoruz (Karar metni).
Medyanın bu karara isyan etmesi gerekirdi. Çünkü bu bir yetki aşımı olmanın da ötesinde, Türkiye’nin sansür tarihinde yeni bir aşamaya işaret ediyor. Bundan böyle hiç bir şey medya için aynı olmayacak. Zaten çok kötü olan koşullar daha da ağırlaşacak basın özgürlüğü bakımından. Ama ana akım medyamızdan gerçek bir protesto beklemek biraz fazla iyimserlik olur, farkındayım.
Şimdi gelelim, konunun internet sansürüyle ilgili kısmına... Yine bu blogda şöyle bir yazı yayınlamıştım:"Türkiye'de internet sansürünün kısa tarihi... ve mümkün geleceği!" ... Yazıda, Ulaştırma Bakanlığı’nın telekomünikasyon sektöründen sonra tüm bilgi teknolojileri sektörünün ve elbette internetin denetimini ele geçirmek için yürüttüğü operasyondan söz etmiştim.. Bakanlığın bu operasyonunun son aşamasını Haziran 2010 başında hepimizi mağdur eden “Google Skandalı” ile yaşadık.
Aynı yazıda, söz konusu operasyonun aslında tüm iletişim alanını kuşatmaya yöneldiğini, buna geleneksel medyanın da dahil olduğunu yazmıştım. Bunu söylerken, gerekçem, adı değiştilip Bilgi Teknolojileri Kurumu yapılan TK’nın bağımsızlığını kaybedip Ulaştırma Bakanlığı’na bağlanması ve bünyesinde internet denetiminden, iletişim izleme ve dinlemeden sorumlu Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’nın (TİB) kurulmasından sonra, RTÜK’ün de Bakanlığa bağlanacağı öngörüsüydü. Nitekim haklı çıktım; bu durum RTÜK Kanunu ile birlikte işlerlik kazanmaya başladı. Çok yakında Ulaştırma Bakanlığı, adını Ulaştırma ve İletişim Bakanlığı’na çevirirse hiç şaşırmayın. Geçen yüzyılda bu tür aşırı bütünleştirici bakanlıklara “Propaganda Bakanlığı” diyorlardı. Şimdi teknoloji çağında yaşadığımız için, propagandaya “altyapı” da dahil!
RTÜK Bakanlığa bağlanırken, geleneksel yapısında da değişikliğe gidecek. TİB ile kuracağı yakın ilişki bunun başlangıcı. Bakanlık “vizyoner” davranıp, RTÜK’ü internet medyası, özellikle de görsel-işitsel internet medyası için bir denetim, gözetim ve sansürleme birimine dönüştürmeyi amaçlıyor. RTÜK, artık radyo ve televizyonun yanı sıra, elektronik ortamda gerçekleşen radyo ve televizyon yayınlarını (elbette IPTV’yi de) denetleyecek! Yani BTK ve RTÜK el ele, TİB de ortada, tüm iletişim alanını denetleyecekler, gözleyecekler ve müdahale edecekler. Yani sansürleyecekler. Bununla da yetinmeyecek, ağır para ve hapis cezalarıyla yayınları tamamen susturmaya çalışacaklar. Şimdi yerel medyaya yaptıkları veya belli ana akım gruplara yapmaya çalıştıkları gibi.
RTÜK’ün bu son sansürü, kurumun alıştığımız ahlak bekçiliğinden (Aşk-ı Memnu vb.) farklı olarak açık bir şekilde siyasal sansür alanına giriyor. Bu ilk de değil. Sadece daha fazla göz önünde ve sorunlu RTÜK Kanunu’nun dolaysız bir sonucu. Tıpkı 5651’in ahlak bekçiliğinin yanı sıra siyasal sansür sonucunu da yaratması gibi. Buna Terörle Mücadele Kanunu’nu, Medeni Kanun’un keyfi bir şekilde uygulanabilecek hakaret ile ilgili maddelerini ve Sonbaharda çıkması beklenen, Sarkozy’nin HADOPI yasasından apartma yeni Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nu da eklerseniz, karşı karşıya kalacağımız tablonun vehameti daha açık bir şekilde ortaya çıkar.
İnternette, ana akım medyada, yerel basında, herhangi bir ortamda yayınlanacak her şey izlenecek, denetlenecek ve sansürlenecek.
Düşünce ve ifade özgürlüğü, bilgi edinme hakkı, basın ve haber alma özgürlüğü, özel hayatın, yani mahremiyetin korunması hakkı, bütün bu hak ve özgürlüklerin özünün istisnasız hepimiz için tehdit altında olacağı günler yaklaşıyor; dolayısıyla onları savunmaya başlamanın tam sırası!
Artık basın özgürlüğü size uzak bir alan olmaktan çıktı. Yeni teknolojilerle, hepiniz birer medya yayıncısınız. Devlet de size öyle davranacak. Basına nasıl davrandığına bir bakın, fikir edinirsiniz.
Haklarınıza ve özgürlüklerinize sahip çıkmazsanız; devletinizi, bireyi devlete karşı hukukla koruyan bir hukuk devleti olmaya zorlayamazsınız. Bunu yapamazsanız asla bir hukuk devletinde yaşamayazsınız. Size aklı ermeyen ergen mumamelesi yapan paternalist bir devlete mahkum olursunuz.
İnternet hak ve özgürlüklerin son cephesi olabilir. Ama diğer cepheleri tamamen terk ederseniz, orada da yenilirsiniz.
İçeriğine bakmadan, kimden, hangi gerekçeyle gelirse gelsin, sansüre her ortamda karşı durmak zorundasınız. Ona karşı ilkeli bir duruş sergilemeden sansürden kurtulamazsınız...
“Gerçekliğin çölüne hoş geldiniz”...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder