TEKGIDA-İŞ Sendikası Genel Yönetim Kurulu, “internetime dokunma” çağrısı yaparak, emek örgütlerini, 29 Haziran’da yapılacak basın toplantısına destek vermeye çağırdı:
İNTERNETTE SANSÜRE HAYIR! İNTERNETİME DOKUNMA
İnternette bilgi alma ve ifade özgürlüğünü sınırlayan, yasakçı bir zihniyetle sansür uygulamaya çalışan tedbirlerin hayata geçirilmesini engellemek ve bu girişimleri protesto etmek amacıyla 29 Haziran 2011 Çarşamba günü, saat 11.00’de TMMOB Makine Mühendisleri Odası Istanbul Şubesi’nde (Katip Mustafa Çelebi Mah. İpek Sok. No: 9/2 Beyoğlu) bir basın toplantısı yapılacaktır. Tüm emek örgütlerini, internet özgürlüklerine sahip çıkmak için bu toplantıya katılmaya ve destek olmaya davet ediyoruz. Saygılarımızla.
Sansür dedik, internetime dokunma dedik, ahlaksızlıktan pornoculuğa, rantçılığa uzanan bir yelpazede darbeler aldık. Umursamadık, 15-20 kişi değil, 50 bin kişi yürürken ne olduğumuzu, neye karşı durduğumuzu iyi biliyorduk çünkü.
Biz yürüdüğümüzde üzerimize biber gazı sıkılmadı, coplarla girilmedi. İfade özgürlüğü için yapılan bir yürüyüşte, karşı durduğumuz konuyu istediğimizce ifade edebildik biz.
Oysa dün Hopa’da emekli bir öğretmenimiz, bu uğurda hayatını kaybetti. “Su haktır, satılamaz” yazan bir pankartla yürüyen 54 yaşındaki Metin Lokumcu, biber gazı ve copların sonucunda, kalp krizi geçirerek sustu, susturuldu.
Ölenin kim olduğu, ne söylediği, neyi sahiplendiği ya da hangi politik görüşe sahip olduğunun hiçbir önemi yok. Burada bir tek gerçek var: Orantısız güç ve bir hayatın, özgürce düşüncelerini söylemek yolunda kaybedilmiş olması.
Bugün Hopa’da gözaltılar, baskınlar var. Hopa’ya giriş yapılamadığına ilişkin söylentiler var. Taksim Meydanı’nda bu olayı protesto etmek için toplananlara sıkılan biber gazları var. Ankara’da çevrelenen binalar var. Gerginlik başka şehirlere sıçrarkan, susan, “görmezden gelen” bir medya ve politikacılar var.
Demokrasi; ifade özgürlüğü, düşünce özgürlüğü ve gerektiğinde karşı durabilme özgürlüğünden bağımsız var olamaz.
Hopa’da hayatını kaybeden Metin Lokumcu, savunduğumuz her şeyin simgesidir aslında. Bugün, sessiz basınımız da, yıkılan heykeller de, toplatılan kitaplar da, yasaklar getirilen mizah dergileri de, sansürlenen web siteleri de hep aynı soruna işaret eder: Kişisel özgürlüklerin, ifade hakkının, düşünce özgürlüğünün ellerimizden kayıp gidiyor olduğuna.
Sahip olduğumuz en önemli demokratik hakkı savunmak; hangi politik görüşten gelirsek gelelim, herkesin dört elle sarılması gereken bir konudur. Zira bundan öte belki de bir tek hak vardır: Yaşam hakkı. Ancak, ifade özgürlüğüne sahip olmayan bir ülkede bireylerin yaşamlarının da pek bir değeri olamayacağı, Hopa olaylarında da görüldüğü üzere, çok açıktır.
Biz Sansüre Sansür olarak, Metin Lokumcu’ya rahmet ve yakınlarına başsağlığı dilerken, Hopa’da olanları görmezden gelmeye devam edenleri kınıyoruz. Sansüre karşı tüm platform ve bireyleri de ifade özgürlüğüne yapılmış bu en büyük saldırıyı kınamaya, internetin tüm olanaklarını kullanarak duyurulmayanları duyurmaya çağırıyoruz.
İstanbul Bilgi Üniversitesi'nde dersler veren Dr. Özgür Uçkan, Türkiye'de internet sansürü ana başlığı İnternet ve Düzenleme: "Dümen tutmak" mı, gemiye "el koymak" mı? başlıklı 65 sayfalık bir powerpoint sunusu hazırladı. Sunumda 5651 sayılı yasadan yola çıkan Uçkan, 22 Ağustos'ta yürürlüğe girecek düzenlemenin sansür olduğunu ortaya koydu.