5.11.2008

Mustafa...

Günde belki on tane mail geliyor. Mustafa filmi ile ilgili. Gidenler, "hayatta gitmem" diyenler, beğenenler, sponsor olanlar, olmayanlar… Ülkenin ruhsal durumunu Mustafa'ya bağlayan yazarlar… Can Dündar'a derinden destek veren Birand'lar ya da kendi kısa cümleleri ile yeren Yılmaz Özdil'ler.

Konumuz Atatürk. Hasas, kırılgan. Çok doldursan az, az doldursan çok olması olası… Herkesin hakkında bir şeyler söyleyebileceği çok tanıdık biri… Atatürk.

Millet olarak konuşabileceğimiz ortak konularımızı sayalım: futbol, politika(!), prime time dizileri ve Atatürk. Bu kategorizasyonda Atatürk'ün yeri tabi ki başka. Bu ortak konuların ortak yanı ne? Ağlatmaları, entrikaları, trajedileri… Son ana kadar kötü olup, son anda gelen zaferleri. Yıkılsalar da geri dönmeleri. Çoğunlukla mutlu sonları. Böyle bir iç yapılanmadan oluşan bir millet de Atatürk filminden ne bekler? Tabi ki ağlamayı. Milliyetçiliğinin üst seviyeye çıkmasını, tüylerin diken diken, yüreklerin buruk olmasını. Gerçeklerin sevdikleri yanlarını göz önüne serilmesini. İstemedikleri taraflarını da görmezden gelmeyi. İşte "Mustafa" filminde de görmezden gelmek istedikleri kısımlara odaklanmış bir eleştiri kitlesi görüyorum. Hatta içlerinde Osmanlı'nın o modernize edilmemiş tutucu taraflarını taşıyanları. Atatürk'ün değiştirmek isteyip değiştiremediklerini görüyorum. Atatürk'ün rakı bardağına bakıp "saf, alkol, kötü, yanlış" kelimelerinden öteye geçemeyenleri. Cepheden yazdığı mektuplara "aaa, oralarda kadınla mı uğraşılır" diyip, Atatürk'ün hayatla olan bağlantısını yadırgayanları ve onun yalnızlığını asla kabullenmeyenleri.

Liderler hep yalnızdır aslında. Amaçları vardır, büyüktür. Vücutları direnemez kendilerine ama amaçları direnir. En hareketli zamanlarda huzuru, en huzurlu zamanlarda da hareketi özlerler. Zaten onları lider yapan beklentilerinin bitmemesidir. Düzene yenilmemeleri ve düzeni inatla düzenlemek istemeleridir. Bu yüzden kabullenmek onlar için zordur. Noktalar güçtür. Bunları biliyorum. Çünkü "Mustafa" sayesinde bir lider ile ilgili sadece anlatılanları değil, liderin kendisini de görüyorum. Geceleri karanlıktan korkuyorum. Işıksız uyuyamıyorum. Atatürk'e benziyorum. Can Dündar'a da bana bu benzerliği fark ettirdiği için teşekkür ediyorum.

(Bir filmin bana hissettiklerini kendimi sansürlemeden salt olarak paylaşıyorum. Kelimelerimi özenle seçmiyorum. Çoğunluk hayır derken ben evet diyorum. Bu filmi olduğu gibi seviyorum. Ancak hayırcıların bu filmi kırpmasından, kendi kafalarına göre uyarlayıp bütününü yok etmesinden ve "yasak" başlığı altına koymalarından korkuyorum.)



2 yorum:

Adsız dedi ki...

Üstad;
Emeğine yüreğine sağlık, sizler varken Ata'mın devrimlerine ve Cumhuriyet'e bir şey olmaz bundan artık eminim. İçi boş şakşakçılar, Ata'nın adını gardroptan zamanı gelince çıkarıp kullanıp sonra yerine takanlar,yücelteceğim derken uzaklaştıranlara inat sizler onu sindirip liderliğini kabullenip takip ediyorsunuz. Sağol, varol.
Sevgi ile kal...

Sansüre Sansür dedi ki...

birileri filmi mahkemeye vermis bile sanirim, ya da vermeyi dusunuyormus. hadi hayirlisi...