İnternet erişiminin anayasa içerisinde tanımlanarak güvence altına alınmasından daha doğal bir şey olamaz. Yeni bir anayasa, eğer gerçekten sivil ve demokratik olacaksa, asli ekseni düşünce, ifade, bilgi edinme, haber alma, örgütlenme hak ve özgürlükleri üzerinde kurulmalıdır; internete sınırsız, sansürsüz, kısıtsız bir biçimde erişme hak ve özgürlüğü de bu eksenin bir parçasıdır...
Dr. Özgür
Uçkan
İstanbul Bilgi
Üniversitesi
Alternatif
Bilişim Derneği
SansüreSansür
“Temel hak” kavramı, anayasa ve
internet
“Temel
hak”, insanın insan olduğu için sahip olduğu ve devredilemez haklar olarak tanımlanır.
İnternet erişiminin de böyle temel bir insan hakkı olarak kabul edilmesi
giderek uluslararası bir hukuk teamülü haline geliyor.
İnternet
erişimi Birleşmiş Milletler tarafından 4 Haziran 2011’de yapılan genel oturumda
“temel bir insan hakkı” olarak tanımlandı ve İnsan Hakları Evrensel
Beyannamesi’ne “3. Kuşak insan hakkı” olarak dahil edildi (http://www2.ohchr.org/english/bodies/hrcouncil/docs/17session/A.HRC.17.27_en.pdf). Evrensel Beyanname
altında devlet tarafından imzamız bulunduğuna göre, söz konusu genel oturuma
şerh de koymadığımıza göre, aslında tartışacak bir şey yok pek. İnternet
erişiminin temel bir hak olarak kabul edip iç hukukumuza uyarlamakla
yükümlüyüz.
Avrupa
Konseyi de 18 – 19 Nisan 2011 tarihleri arasında Strasburg’da "İnternet’in
Evrenselliğini, Bütünlüğünü ve Açıklığını Korumak ve Geliştirmek" başlıklı
kararıyla internet erişimini temel bir hak olarak Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’ne ekledi. İlgili kararın 10. Maddesi şöyle der: “Bir
görevin taşıyıcıları olarak temel hakların ve vatandaşlarının özgürlüklerinin
korunması ve birincil katılımcıların İnternetin kritikliğine ilişkin meşru
beklentilerine ilişkin, devletlerin ulusal ve uluslar arası alanda İnternet’le
ilgili kamu politikasında kamu yararını koruma sorumluluğu vardır.” (http://yenimedya.wordpress.com/2011/06/09/internet%E2%80%99in-evrenselligini-butunlugunu-ve-acikligini-korumak-ve-gelistirmek/). Karar, internet
erişiminin her türlü devlet müdahalesinden uzak bir biçimde güvence altına
alınmasını bildiriyor. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin altında da imzamız
bulunuyor. Sözleşmenin gereğini yerine getirip internet erişimini temel bir hak
olarak iç hukukumuzda korumakla yükümlüyüz.
Bu
iki karar öncesinde İzlanda ve Finlandiya, internet erişimini temel haklardan
biri olarak anayasalarına eklemişlerdi. Şimdi, başta AB ülkeleri olmak üzere,
birçok ülkenin bunu yaptığına tanık olacağız.
Ayrıca
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin de bu yönde bir içtihattı oluşmuş durumda.
Bu mahkemenin kararları da, bilindiği gibi, hukukumuz üzerinde belirleyici
etkiye sahip.
“Temel
haklar”, yine bilindiği gibi Anayasa ile korunmak zorundadır. Çünkü Anayasa,
temel hak ve özgürlükler platformunun tanımlandığı en üst düzey hukuki
metindir. Anayasaların birinci işlevi toplumu devlete karşı korumaktır. Bizde
olduğu gibi devlet ideolojisini korumak için anayasa yapılmaz. Bu yüzden bunca
yıldır, hala “sivil” bir anayasa yapalım mı, yapacaksak nasıl yapalım diye
tartışıyoruz. Bu tartışmanın kendisi abesle iştigal. Sivil olmayan bir anayasa,
zaten anayasa değildir; toplumu devlete karşı koruyan bir anayasanın
bulunmadığı bir ülkedeki rejimi de “demokratik” olarak adlandıramazsınız.
Türkiye’de
mevcut “anayasal rejim” demokratik bir rejim değildir. Eğer bugün rejimi
demokratikleştirmek için bir anayasa yapacaksak, bu anayasa zaten doğası gereği
sivil olmak ve devleti topluma karşı değil, toplumu devlete karşı korumak
zorundadır. Bu anayasanın sivil olması için, sivil toplum inisiyatiflerinin
etkin katılımıyla yapılması ve en geniş konsensüsü yansıtması gerekir. Bu bir
seçenek değil, bir zorunluluktur. Bu katılım göstermelik, “sorduk, cevap
vermediler” tarzı imaj operasyonlarıyla sağlanmaz. Bunun için, anayasa
taslaklarını hazırlayacak komisyonun, meclis tarafından sivil inisiyatifleri de
kapsayacak bir biçimde oluşturulması gerekir. Anayasa yapımı, sadece
hukukçulara ve milletvekillerine bırakılamayacak kadar ciddi bir iştir. Sivil
toplumun gerçek katılımını gerektirir. Bu komisyon veya komisyonlar birden
fazla taslak oluşturur, bunlar tartışılır ve en fazla konsensüsü yansıtan
taslak referanduma sunulur...
İnternet erişiminin temel bir
hak olup olmadığı tartışmaları
İnternet
erişiminin anayasada yer alması gereken bir hak olup olmadığı sorusu, aslında
onun “temel insan hakkı” olup olmadığı sorusuyla ilgili. Çünkü eğer, öyleyse
anayasada tanımlanmak ve korunmak zorunda. Bu konu pek tartışmaya açık değil.
Ama
internet erişiminin insan hakkı olarak konumlanmasıyla ilgili genel tartışmaya
kısaca göz atmakta fayda var. İnternet erişiminin temel bir hak olarak
tanınmasına yönelik itirazlardan biri, TCP/IP protokolünün yaratıcılarından
Vinton Cerf’ten geldi. Cerf, internetin temel hakların kullanımını mümkün kılan
bir teknoloji olduğunu, ama kendisinin bir hak olarak tanımlanamayacağını
belirtti (Vinton Cerf, “Internet Access Is Not a Human Right”, New York Times,
4.01.2012, http://www.nytimes.com/2012/01/05/opinion/internet-access-is-not-a-human-right.html?_r=3&hpw). Cerf bu çıkışını,
HTML’nin yaratıcısı Tim Berners-Lee’nin interneti temel bir hak olarak
konumlayarak tartışmayı başlatan argümanına karşı yapmıştı (("Web Creator
Tim Berners-Lee: Internet Access Is A Human Right", Huffington Post,
13.04.2011, http://www.huffingtonpost.com/2011/04/13/berners-lee-internet-access-human-right_n_848833.html). Her iki yorumcu da,
paternalist bir algıyla “İnternetin Babaları” olarak görüldüğünden, hukukçu
olmasalar da konumları tartışmayı belirleyecek güce sahip.
Bence
Cerf’in en önemli yanılgısı interneti bir teknolojiye indirgemesi. İnternet
teknolojiden ibaret değil, teknoloji(ler) aracılığıyla yaratılmış bir ortam ve
en önemlisi, etkileşimli, sosyal ve kamusal bir ortam. Kamusal bir ortam, çünkü
hepimize ait, sadece teknolojiyi geliştirenlere değil. Tıpkı konut gibi. Konut
bir teknoloji ürünü. Peki barınma hakkı neden bir insanlık hakkı? Tıpkı
sokaklar ve meydanlar gibi. Sokaklar ve meydanlara erişim temel bir hak. Sokaklar
ve meydanlar ne kadar teknolojiden ibaretse internet de o kadar teknolojiden
ibaret. Nasıl sokaklara çıkıp protesto etme hakkımız temel bir hak ise, aynı
şeyi internette yapmamız da temel bir hak. Dolayısıyla internete erişme hakkı, tıpkı
sokağa çıkma, kamusal alanda örgütlenme, seyahat etme gibi bir insan hakkı.
Aslında
bu çok eski bir tartışma. Benzeri görüşler basının ortaya çıktığı zamanlarda da
dile getirildi. İfade özgürlüğünün sadece basına bağlı olmayacağı söylendi.
Doğru. Ama zaman içerisinde basın özgürlüğü ifade ve haber alma özgürlüğünün
bir parçası haline geldi ve temel bir hak olarak tanındı. İnternet de artık
ifade , bilgi edinme ve haber alma özgürlüğünün bir parçası ve temel bir hak
olarak tanınmak zorunda. Basın ne kadar "teknoloji"den ibaretse
internet de o kadar teknolojiden ibaret.
Burada
dikkate alınması gereken önemli bir kavram da "Agora". Agora, yani
toplanma mekanı, topluluğun nabzının attığı yer... Kamusal alan... Kamusal
alana çıkmak, orada düşüncelerini ifade etmek, örgütlenmek, protestoda bulunmak
vb. temel bir haktır. Agora'ya erişim temel bir haktır. Agora meydanlar ve
sokaklar olabilir. O yüzden sokaklar ve meydanlara çıkmak engellenemez, temel
bir haktır. Sokaklar ve meydanlar insan yapısıdır. "Techne" (yani
“yapmak” fiili) sonucu oluşur... Ama bir kez oluştu mu, artık insanlığın
malıdır, erişimi engelleyemezsiniz... İnternet de Agora'dır. Üstelik hepimize,
bütün insanlığa ait bir Agora... İnsan yapımı teknolojiler sonucunda
oluşmuştur. Ama tıpkı sokaklarımız ve meydanlarımız gibi, artık o
"techne"den daha fazla şey ifade eder. Yaşar. Bizim malımızdır.
İnternete
erişmek temel bir haktır. Dikkat edin, "internet haktır" demiyorum,
"internete erişmek temel bir insan hakkıdır" diyorum... İnternetin
devletler veya şirketler tarafından işgal edilmeden, tarafsız ve bütünlüklü bir
halde tutulmasının sağlanması gerekir, ki o Agoraya erişebilelim ve orada
insanlığımızı yaşayabilelim... Sokakları ve meydanları tanklarla işgal edilmiş,
veya şirketlerin ve özel ordularının işgali altında bulunan, girip çıkmanın
izne veya ücrete tabi olduğu bir şehir düşünün... O şehirde Agora hakkı
çiğnenmiştir; dolayısıyla bağlantılı bütün haklar da...
Cerf’in
yaklaşımını çürüten temel bir insan hakları hukuku kavramı var ki, Cerf bunu
tamamen atlıyor: Bu da "kuşak" kavramı... Düşünce, ifade, bilgi
edinme, haberleşme özgürlüğü ve mahremiyet hakkı gibi haklar ilkesel olarak
temeli oluşturan 1. kuşak insan hakları... Sonra basın özgürlüğü gibi 2. kuşak
insan hakları geliyor. İnternete erişme özgürlüğü, internetin tarafsızlığı ve
bütünlüğünün başta devletler olmak üzere üçüncü tarafların müdahalesi
olmaksızın korunması ise 3. kuşak insan hakkı...
Bu
arada Cerf'in bir DARPA (The United States Department of Defense Advanced
Research Projects Agency) yani ABD Savunma Bakanlığı çalışanı olduğunu hatırlayalım.
Bu yazısını, bir CERN çalışanı olan Tim Berners-Lee'nin internetin temel insan
hakkı olarak tanınması gerektiği söylemine karşı yazdığını da. “Sir Tim'in,
Cerf gibi bir korporatist oligarşide değil daha düzgün bir demokraside
yetiştiğini ve mobil telefonlarda net tarafsızlığı karşıtlarından para da almadığını
belirtmekte yarar var” (Nick Farell, "Vint Cerf says internet not a human
right", TechEye.net, 6.01.2012, http://news.techeye.net/internet/vint-cerf-says-internet-not-a-human-right)
3. Kuşak insan hakkı olarak
internet erişimi
İnternet
erişiminin hali hazırda uluslararası belgelerde temel insan hakkı olarak
tanınmış olmasının nedeni, bu erişimin eskiden olduğundan daha fazla insanı
ilgilendiriyor olması değil. Yani, bu basit bir nicelik sorunu değil. Bu
tanımanın gerçek nedeni, internetin doğasıyla ilgili: İnternetin gayri-merkezi,
tarafsız, sınır-aşan ve etkileşimli doğası, onu düşünce, ifade, bilgi edinme ve
haber alma özgürlüğünün asli parçası kılıyor. İnternet erişiminin “3. kuşak
insan hakkı” olarak tanımlanmasının nedeni de budur. Çünkü internet erişimi hak
olarak tanınmadan, 1. kuşak insan hakları olan “düşünce, ifade, bilgi edinme ve
haber alma özgürlüğü” korunamaz. İnternet bugün, düşünce ve ifade özgürlüğünün
gerçekleştiği öncelikli iletişim alanı haline gelmiştir; aynı şekilde, müdahale
edilmeden, sansürlenmeden bilgi edinme ve haber alma hakkının özgürce
kullanılabildiği en önemli platformdur. Dahası, internet herkesi bir yayıncı
haline getirmekte, iletişimi demokratikleştirmekte ve kamu yararının ortaya
çıktığı ayrıcalıklı iletişim ve etkileşim platformuna dönüşmektedir. İşte bu
yüzden, internetin “evrenselliğinin, bütünlüğünün ve açıklığının” korunması
gerekir. Aksi takdirde temel hak ve özgürlükler platformu zarar görür. Bu
hukuki ilkenin internete kaç kişinin bağlandığıyla hiç bir ilgisi yoktur. Hukuki
ilkeler niceliksel değil niteliksel bir öze sahiptir.
Bunun
da ötesinde internet insani etkileşim ve sosyal ilişki için temel bir platform
haline gelmiştir. Bu durum da internet erişimini en az seyahat özgürlüğü kadar
temel bir insan hakkı haline getirmektedir. Bugün bir insanın seyahat özgürlüğünü
engellemekle, internet erişimini engellemek arasında temel bir fark yoktur.
İkisi de temel haklara aykırıdır.
İnternet,
sadece bir iletişim alanı değildir; o bir etkileşim alanıdır. Bu da interneti
örgütlenme özgürlüğünün asli parçası haline getirmektedir. İnternet bugün
insanların örgütlenmek, demokratik bir biçimde katılımda bulunmak, halkın
çıkarlarını tehdit eden kamu kurum ve kuruluşları üzerinde baskı oluşturmak,
tepki ve protestolarını demokratik bir biçimde ifade etmek için kullandıkları
en önemli platform haline gelmiştir. Bu yüzden internete erişim hakkı,
örgütlenme hakkının da asli bir parçasıdır.
Avrupa
Konseyi kararı, internet erişiminin devletler veya şirketler tarafından her
hangi bir müdahaleye uğramaksızın güvence altına alınmasını gerektiriyor.
Ayrıca temel hak ve özgürlükler platformunun anayasal koruma altında olması
genel bir hukuk kuralı. İnternet erişimi de bu platformun asli parçası olduğuna
göre, tartışacak bir şey yok. İnternet erişimini anayasa içerisinde tanımlanmak
ve korunmak zorunda...
Yeni anayasa yapım süreci ve
internet erişiminin temel bir hak olarak anayasal koruma altına alınmasının
önemi
Yeni
Anayasa çalışmalarında çözüm bekleyen aslında tek bir sorun var: Bu anayasa
gerçek bir anayasa mı olacak, yani toplumun temel hak ve özgürlüklerini
devletin karşısında koruyarak ülkenin demokratikleşmesinin bir aracı mı olacak;
yoksa devletin tebaa olarak gördüğü kendi toplumundan korunarak hukuk dışına
çıktığı mevcut rejimi sürdürerek kendimizi kandırmaya devam mı edeceğiz? Anayasa
yapımının en önemli sorusu budur ve cevap sorunun içinde ayan beyan ortadadır.
Şimdi
böyle baktığımızda, internet erişiminin anayasa içerisinde tanımlanarak güvence
altına alınmasından daha doğal bir şey olamaz. Yeni bir anayasa, eğer gerçekten
sivil ve demokratik olacaksa, asli ekseni düşünce, ifade, bilgi edinme, haber
alma, örgütlenme hak ve özgürlükleri üzerinde kurulmalıdır; internete sınırsız,
sansürsüz, kısıtsız bir biçimde erişme hak ve özgürlüğü de bu eksenin bir
parçasıdır...
Türkiye’nin
en öncelikli sorunu demokratikleşme sorunudur. Temel hak ve özgürlüklere
odaklanmadan, toplum ve devlet arasındaki ilişkilerin doğasını demokrasi
eksenine kaydırmadan hiç bir sorunu çözemezsiniz. İnternet erişiminin, Türkiye’de
olduğu gibi devletin sürekli sansür, gözetim, denetim müdahalesi tehdidi
altında olduğu bir ülkede demokrasiyi tesis edemezsiniz. Çünkü demokrasi
düşünce, ifade, bilgi edinme, haber alma özgürlüğü temelinde yükselir.
Geleneksel medyanın zaten ciddi bir şekilde devlet tarafından denetlendiği,
haber mantığının dikte edildiği, uluslararası basın özgürlüğü endekslerinde
notu yerlerde sürüklenen bir ülkede, özgür internet erişimi olmadan tüm temel
hak ve özgürlükler zaten askıya alınmış demektir.
Alternatif
Bilişim Derneği, “Kullanıcı Hakları Bildirgesi” adı altında taslak bir belge
yayınladı. Belge interneti bir hizmet değil bir hak olarak tanımlıyor.
Kullanıcıların katkılarıyla geliştirilmeye devam eden belgeye şuradan
ulaşılabilir: http://www.alternatifbilisim.org/wiki/Kullan%C4%B1c%C4%B1_Haklar%C4%B1_Bildirgesi
İnternet
erişimi ile ilgili talepler artık bu ülkedeki hak ve özgürlükler
platformlarının, demokratik anayasa hareketlerinin ve sivil toplum alanının
ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Önümüzdeki dönemde, demokratik hak
arayışının, sadece internette sansüre karşı çıkmakla yetinmeyeceğini, internet
erişim hakkının anayasaya eklenmesi için de mücadele edeceğini göreceğiz.
Demokrasiyi
bir türlü içine sindiremeyen iktidarlar ve giderek etkisizleşen temsiliyet
mekanizmaları bu mücadeleyi bir tehdit olarak algılayacaktır. Ama unutulmasın
ki, bu, halkın onları demokrasi için tehdit olarak algılamasından başka bir
sonuca yol açmaz!
İnternet
erişiminin korunma altına alınmadığı bir anayasa yapacaksak, buna hiç gerek
yok; devlet ideolojisini temsil eden kurgusal “örf ve adetler” neyimize
yetmiyor?
Rejimimizin
adını koyalım artık... Gibi yapmayalım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder