Beni son zamanlarda en çok eğlendiren haber, BTK Başkanı Sayın Tayfun
Acarer’in, 22 Şubat 2011 tarihinde yayınlandığından beri ulusal ve uluslararası
tepkilerin odağında olan, devlet eliyle zorunlu merkezi filtre kararını
eleştirenlerin “pardon” demesini istemesi oldu! Açıklama şöyle: ''Herkesi
içermeyen, tamamen tercihe bağlı bir şey sansür olarak, sansür kelimesiyle
ilişkilendiriliyorsa, Türkçe anlamlar konusunda oturup düşünülmesi lazım. Bu
kadar eleştiri yapanlar 22 Kasım'da ne diyecekler merak ediyorum. Uygulama
başladığı zaman ne diyecekler çok merak ediyorum ama 'pardon' demek de bir
meziyettir.'' (http://www.ntvmsnbc.com/id/25244357/)
BTK’nın ilk kararı, yani
herkesi dört farklı profilden birine girmeye zorlayan merkezi filtre uygulaması
madem sansür değildi, BTK niçin bu kararı revize eden ve profil sayısını ikiye
indirerek tercihe bağlayan bir taslak daha yayınladı? Sonra niçin bu taslak kararı 10 gün süreyle
kamuoyunun görüşüne açtı? Bir çok kişi ve kuruluş görüş gönderdi, bunların bir
kısmı medyada da yayınlandı. BTK niçin bu görüşlerin değerlendirmeye alınıp
alınmadığını, nihai kararın resmi olarak neye benzediğini açıklamaya dahi tenezzül
etmeden test sürecinin başladığını açıkladı?
Hukukçulara göre, resmi
olarak ilkini ortadan kaldıran herhangi bir karar yayınlanmadığına göre, 22
Şubat tarihli resmi kararın yürürlüğe girmiş olması gerekiyor. BTK Başkanı
Tayfun Acarer’e bakarsanız, taslak kararda sözü edilen test süreci başlamış
bulunuyor!
Sayın Acarer, herhangi bir
sözlükte “sansür” kelimesine bakarsa, yayınların önceden denetlenmesi ve
yayımının izne tabi olması anlamına gelen bu kelimenin 22 Şubat kararına tam
olarak uyduğunu görecektir. Yeni revizyon kararlarında içerikleri devlet eliyle
denetlemeyi sürdürme ısrarından dolayı da örtülü ve kısmi sansürden söz
edilebileceğini savunan çok kişi vardır.
Madem bir önceki kararları
sansür değildi ve öyle olmadığını aylarca savundular, o halde niçin kararlarını
değiştirdiler ve herkesi merkezi bir şekilde bir profile sokmak ısrarından vaz
geçtiler? Sayın Acarer, sorumlu bir yönetici olarak önce bu soruya cevap
vermelidir. Bu geri adımın arkasında ciddi kamuoyu baskısının, sokak
protestolarının, demokratik zorun ve uluslararası toplumun tepkisinin bulunup
bulunmadığını açıklamalıdır. Daha sonra, yetkisiz bir kurum tarafından alınan hukuki
geçerliliği kuşkulu bu yeni anti-demokratik karara dair eleştirileri
yanıtlamaya başlamalıdır. Hukuk devletlerinde böyle yapılır.
Ben Sayın Acarer’e “pardon” demek isterim, ama sonunda
bir soru işaretiyle: Pardon?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder